4 Haziran 2014 Çarşamba

Yanında Kimse Yoksa, Allah Var!

Bazen kapısını çalacak hiçbir yer olmaz. Kapısını çalabilecek birileri olsa, yol gitmemiz gerekir. Çok iyi insanlardır, sıcaktırlar, kibar ve anlayışlılardır. Yakın hissederiz kendimizi onlara ama gene de hep bir önceden haber vermek gerekir. Randevulaşmak gerekir. Sıkıntımızı, derdimizi dökecek olsakta. Herkesin bir işi, gücü, uğraşı, kendince yaşantısı olur. 

Oysa mümin için yanında hep Allah vardır. Kalabalıklar içinde yalnız görünse de, hatta kimsesiz hissetse de, kimseler gitse de… Müminin ise en yakın dostu ve asla terketmeyeni Allah’tır. 

Birine varmak için yol gideriz. Oysa Allah’a sığınmak, onun huzuruna varmak için yol gitmek gerekmez. Randevu almaya da gerek olmaz. Rab her an kul için hazırdır, oradadır. Asla kovmaz. Hep çağırır. Her an, her yerde. Zaman, mekan farketmez… Kul dert döker, ağlar, belki sevinir, Rab oradadır. Her an duyar, icabet eder. 


Sığınmak için en iyi dost ne yaparsak yapalım Allah’tır. Bu yüzden tek gerçek dostta Allah’tır ve hep o kalacaktır. Çünkü her an, en ufak bir sıkıntımızı dahi bilir, görür. Sıkıntıyla uyansak, uyuyamasak, içimiz daralsa o her an oradadır. Derdini döktüğün an duyar… Hatta dökmesen de ama anlattıkça hafifler insan, derdini döktükçe iner yükleri yavaş yavaş. Derdi dökmenin en güzel yeri değil midir secde vakti… 

Belki de biz az sığınıyoruzdur… Rabbimizin hayatımızdaki kıymetini sandığımızdan da çok az biliyoruzdur… 

Düğümleri ancak o çözer, karanlığı ancak o aydınlatır, yükleri ancak o indirir, Fettah’dır kolaylık getirir, gönlü ancak o genişletir, iyiliğin ve güzelliğin üzerinde ancak o yürütür, imanı o kuvvetlendirir, ayakları yere o sapasağlam bastırır, takvayı ruhumuzda o inşa ettirir. 

Her geceye sabahı getirdiği gibi önümüze ışığı ancak o getirir. Her gün güneş doğar. Her gün karanlık sıyrılır, aydınlık gelir. Her sabah ışıldar etraf. Göğe ışık olsun diye Ay’ı, Güneş’i, yıldızları vermiştir. Bizim gönlümüze ise ışık olsun diye hidayet rehberi Kuran’ı indirmiştir. Gönlümüz Kuran ile aydınlanır, ışıklanır. 

Kuran, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur…(Casiye-20) 


Bu yüzden Kuran’ı asla terk etmemek, O’ndan yüz çevirmemek, O’nu göz ardı etmemek gerekir…


Allah Var blogu ile ortak sitemizden de beni takip edebilirsiniz.


Kuran'da Kıyamet Günü Nasıl Anlatılıyor?





Kıyamet günü neler ile yüzleşeceğimiz sorusu, müslümanlar arasında en çok merak edilenler arasındadır.

Hemen belirteyim, kıyamet günü halk arasında kullanılanın aksine Kuran’da hesabın görüleceği günü ifade eder. Yani, öldükten sonra dirildiğimiz anı. 

Dünyanın yok oluşu, dümdüz edilişi, kainatın son bulması ise saat kelimesi ile ifade edilir. 

Kıyamet günü oldukça çetin ve zorlu bir gündür. Aklımızın alamayacağı kadar zorludur hem de. Geri dönüşün olmadığı bir gündür o gün. Hesap gününün gelip çattığı, dünya hayatının geride kaldığı bir gün… 

Kıyamet gününü düşündüğümde içim ürperiyor ve heyecanla doluyor. Hesabın gelip çattığı günü düşünmek beni kendime getirttiriyor aynı zamanda. Bu yüzden bir mümin için hesap gününün Kuran’da anlatılması, gönlünde iman olanlar için çok değişik duygular oluşturuyordur eminim ki. İslam'a inanan biri o günün varlığından kuşku duymaz. İbret ala ala, kendiyle yüzleşerek silkelenerek okur hesap günü hakkındaki ayetleri… Kendimize gelmemiz, sıkıca takvaya sarılmamız için kıyameti düşünmemiz ibret vericidir.

Takvalarıyla her birimize örnek olan Peygamberlerin dahi hesaba çekileceği o güne, çok dikkatle hazırlık yapmalıyız. Allah hardal tanesinden daha küçük bir şeyin bile gizli kalmayacağını söylüyor. 

Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. (Araf-6) 

Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar bir şey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz! (Enbiya-47) 

O gün gelene dek ise suçlular şu dünya hayatında yalnızca kısacık bir nimetlenme ve bir oyalanma içerisindeler… Allah’ın kendilerine verdikleri güzellikleri tadıp suçlu olmaya devam ederken, bir yandan da hesap gününe doğru yol alıyorlar. Allah, hazin sonlarına doğru yol alırken, bu dünyada bir yandan geçici hazlarla oyalananları dehşet verici ifadelerle anıyor.

Vay haline o gün, yalanlayanların! Yiyin ve birazcık nimetlenin. Suçlularsınız siz. (Mürselat- 45,46) 

Diyecekler ki: “Peki bizi yeniden kim yaratacak?” De ki: “Sizi ilk kez yaratan kimse, o.” (İsra-51) 

Dünyada sahip oldukları güçlerle zorbalık yapanlar, gücü geçici olmayan en güçlünün karşısında, yüzleri eğik, ebedi sürgüne sürülecekler. Allah zalimlerden elbette ki habersiz değil, yalnızca hesap gününe kadar erteliyor üzerilerine salacağı azabını...

Bütün yüzler o Hayy ve Kayyum önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir…(Taha-111) 

O gün, yalnızca Rabbinin izin verdikleri konuşur. Onlar da doğruları söyler. O gün, ruh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman’ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler. (Nebe-38) 

Kuran’dan yüz çeviren, zikri unutan ise kör haşredilir. Öyleyse bize ne oluyor ki, elimizin altında olan kitabı okumaya, anlamaya, düşünmeye gayret etmiyoruz? Kendimizi Allah’dan başkalarına mı teslim ediyoruz yoksa? 

O der ki, ”Rabbim beni neden kör haşrettin, ben gören biri idim?”. Allah buyurur: ”Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun.” (Taha-125,126) 

Kıyamet gününde herkese kendiyle yüzleşeceği kitabı verilir. Bu kitap fiziken nasıl bir kitaptır, neye benzer bilemiyoruz. Bu konu hakkında bildirilen ayette ki son ifadeler ise dehşet verici. Allah o gün, hesap sorucu olarak herkesin kendine öz benliğinin yeteceğini söylüyor. Birebir orada göreceğiz neler yaptığımızı. Aslında nereyi hak ettiğimizi de (cennet veya cehennem) çok iyi idrak edeceğiz.

Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:”Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi benliğin yeter.” (İsra-13,14) 


Bizim sözümüze gerek mi var? Allah Kalem suresi 42,43,44 ayetlerinde öyle dehşete düşürücü sözler söylüyor ki… Tekrar tekrar okumalı…Umarım şu sapasağlam halimizle secdelerimize daha da sabırla, huşu ile yaklaşırız. İbadetlerin önemini daha da kavrarız inşallah. O gün, Rabbimiz, benliklerini zillet kaplayanları secde etmeye çağıracak. Fakat yapamayacaklar… 

Azabı hak eden benliklerin hali... 

Baldırın çıplak kalacağı, secde etmeye çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar. Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı. Bu sözü yalanlayan kişiyle beni baş başa bırak. (Kalem-42,43,44) 

Dünya’da başkalarıyla oyalananlar… En önemli olanı, Allah’ı unuturken, başkalarıyla olan bağları onlara yarar sağlar mı o gün? Elbette hayır. Ne oğulları, ne kardeşi, ne annesi, ne babası, ne eşi… 

Bir gün ki o, kişi öz kardeşinden kaçar, öz annesinden, öz babasından, eşinden, oğullarından. O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır. (Abese- 34, 35, 36, 37) 


Rabbimden dileğim, inşallah inananlar olarak bizler kıyamet gününü düşünerek daha da sımsıkı Rabbimize dayanırız. Takvamızı daha da arttırmak için gayret gösterip, daha da çok korunup sakınırız. İnşallah inanmayanlar da bir kere daha düşünürler.

Konuyla alakalı olarak, sonsuz azap görmenin adaletsizlik olduğu iddialarına cevaben yazdığım şu yazıyı da okuyabilirsiniz: 


Yazılarımı http://www.allahateslim.com/ sitesinden de okuyabilirsiniz.

Kuran'dan Yüz Çevirmek

Halkımızın dine karşı tuhaf bir algısı var. Sanki dindar olunca; zahmet çektirici, insanı sıkan ve sürekli kısıtlayan bir yaşantının içerisine girecekmişiz gibi algılıyorlar. Bu algının oluşuna aslına bakarsanız çok da tuhaf diyemiyorum çünkü, geleneksel ve gerçeğin dışında olan uydurma batıl inançların içimize yerleşmiş olmasından kaynaklı. Uydurmalar yüzünden dindarlık sanki zahmet çekilen, dış dünyaya kapalı bir yaşantı gibi gösteriliyor...

Hayat güzel yönleri ve sıkıcı yönleriyle bir bütün. Hastalıklar, maddi sıkıntılar, işteki görevler, okul sınavları, kederler, acizlikler, yorgunluklar, sorumluluklar…


Din, sıkıntılara karşı insanı diri ve ümitli tutar. Allah, sakınmayı öğütler ama sakınmamızı öğütlediği her şey bize bu dünya hayatında da gerek birey olarak, gerek toplumsal olarak; huzur, mutluluk ve ferahlık getirir. Dini sorumluluklar, insanı dünyevi tatminliklere götürür. Günlük kılınan namazlar, sıkıntılara ve hayatın bayalığına karşı, insanı dimdik durmaya ve dayanmaya iter. Dünyevi materyaller anlam kazanır. Kocaman bir sanatın içinde, duygu ve düşünce sahibi benlikler olmamızın tesadüfi olmadığı iyice idrak edilir. İçtiğimiz suyun dahi, Allah’ın ikramı olduğunu biliriz. Sıkıntı ve lütuflara, Allah'tan geldikleri bilinciyle bakarız.

Dindar birisi, zalimin bir gün asla dönemeyeceği bir hesaba çekileceğini ve ebedi sürgüne gönderileceğini bilir. Dünya’da tattığı güzelliklerin misliyle çarpılacağı koca bir güzellikte, sıkıntı ve bıkkınlık duymadan, koşulsuz tadılabileceğini bilir. Ümitle, ahiret yaşantısını bekler. Zahmet, sıkıntı Kuran’a tabi olanın değil, esas Kuran’dan yüz çevirenin yüküdür.


Allah’ın ayetlerini göz ardı edenlerin halini, hesap gününde Rabbimiz şöyle buyuruyor:


Kim benim Kitab’ımdan (Kuran’dan) yüz çevirirse, şüphesiz onun için sıkıntıyla dolu bir hayat vardır, kıyamet günü de onu kör olarak meydana çıkarırız.

O der ki: “Rabbim, beni neden kör dirilttin, ben gören biri idim?”

Allah buyurur: “Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun.”(Taha-124-126)


Kuran, insanı bahtsız kılmaz. Zahmetin içine de itmez. Kuran, bu dünyada bir insanın duyabileceği en güzel sözlerdir. Bizzat okuyanın kendisine gelmiştir. Hem de dayanabileceği tek gerçek dost tarafından. Onu en iyi bilenden gelmiştir. 

Herhalde bazılarımız; Kuran’ı araştırmanın, okumanın, anlamaya çalışmanın ömür çürütecek tarzda büyük bir emek istediğini düşünüyor. Halbuki, zaten insan çürümeye doğru giden bir canlıdır. İster Kuran’la, ister Kuran’sız… 

Biz bu Kuran’ı sana, zahmet çekesin/bedbaht olasın/zorluk ve şiddet sergileyesin diye indirmedik. Saygıyla ürperen kişiye bir hatırlatma/öğüt verme olsun diye indirdik. (Taha-2,3)

Allah’a inanmasına ve müslüman olduğunu söylemesine rağmen çevremizde Kuran’ı okumayan, manasını anlamaya çalışmayan, üzerinde düşünmeyen bir yığın insan görüyoruz… Allah, Kitab’ı öğüt almamız ve üzerinde düşünmemiz için indirdiğini söylüyor. 

Bazılarımız, Kuran’ı anlayamayacağımızı, çok üstün bir akla sahip olmamız gerektiğini iddia ederken; Allah’ın sözleriyle çelişiyorlar. Allah, kitabını bizlerin anlaması için kolaylaştırdığını söylüyor. 

Yemin olsun ki, biz, Kuran’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var !? (Kamer-32)

Bu ayeti okuduktan sonra, Kuran’ı düşünmenin bizim vazifemiz olmadığını, Kuran’ın anlamamız için zor bir kitap olduğunu mu söyleceksiniz gerçekten? Kuran’ı düşünmemiz lazım. Kuran’dan öğüt almak, ibret almak ancak Kuran’da ne yazdığını bilmekle mümkün olur. Bilinmeyen kelimelerin söylenmesi ve her harfin sevap kazandıracağını beklemek değildir, Kuran okumak. Allah Kuran'ın nasıl okunması gerektiğini söylemiş: düşünerek.

Kuran’ı bilmek, hocalardan dini emirleri öğrenmek değildir. Din hocası denilenlerin ağzından çıkanları dinlemekte değildir, Kuran’ı bilmek. 

Kuran kendisinin anlaşılmasına çağırır, hem de bizzat senin anlamana çağırır! Dini, din hocalarından öğrenmeye çağırmaz, Kur'an'dan öğrenmemize çağırır! Çağırır ki, din adamlarından bazısı bizi saptırmaya kalkarsa uyanık olalım!

Kuran’ı okumak, bir müslümanın vazifelerindendir: 

Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. (Kehf-27) 

Mümin, hayatı boyunca Kuran’la iç içe olmalıdır. Sabah göğün ilk ışık alametlerinin başlamasıyla güneş doğana kadar ki ara mümin için ibadet vaktidir. Sabah namazı kılınır. Güne Allah’ı anmakla başlanılır. Bu vakit sadece namaz için emredilen bir vakit değildir, bu vakitte Allah Kuran okumamızı da kitabında bildirmektedir. Düşünerek okumamız gerektiği konusunda da bizi uyarıyordu zaten hatırlayın...

Sabah Kuran’ını da gözet. Çünkü sabah Kuran’ı tanıklarca izlenmektedir. (İsra-78) 

Kuran, müminlerin hidayetini arttırıcı bir kitaptır. Hidayetimizin artması, kendimize gelmemiz ve silkelenmemiz için bir ışıktır. 

Bu (Kuran), Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dileyeni hidayete erdirir. Allah’ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. (Zümer-23) 

Kuran’da öldükten sonra dirildiğimiz an kıyamet olarak adlandırılır. Hesap günü gelip çatmıştır. Kaçacak hiçbir yol yoktur. Dünyaya geri dönüşte mümkün değildir. Bu geri dönüşün olmayacağı günde, Kuran’dan yüz çeviren, onun sayfalarını anlamak ve düşünmek üzere aralamayanların hiç yükü yok mu dersiniz! Elbette var! Rabbin sana anlaman, düşünmen için bir kitap göndermiş ve sen kendin açıp ona bakmamışsın bile! 

Biz sana katımızdan da bir Zikir/Kuran vermişizdir. Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü bir günah yüklenecektir. Uzun süre o yükün altındadır; kıyamet gününde bu onlar için ne kötü yüktür! (Taha-99,100,101) 

Kur'an insanın kalbine, aklına, özüne hitap eder ama buna umursayanlar, araştıranlar, temiz niyetliler, anlayarak okuyanlar şahittir. Kur'an hayatımızı güzelleştirir ama eğer ki ayetlerini hayatımıza taşır, bildirdiklerine sıkıca sarılıp uygularsak.

Selam, hayatını Kuran rehberliğiyle sürdürmeye çalışanların üzerine olsun. Selam, Kuran’la çelişen bir tavrın içine girmemeye çalışanlara olsun. Selam, Allah’ın rızasını kazandıracak takva için çalışanlara olsun.

Selam ve esenlik olsun.