Fani
hayatta hepimizin bir şeylerden beklentisi var. Kimi işi, kimi çocuğu için
Allah’a dualar ediyor. Kimi eşi, okuldaki başarısı, kazancı için Allah’a
yalvarmakta. Arzu ve isteklerimiz bazen gerçeğe dönüşüyor bazen gerçekleşmiyor.
Peki gerçeğe dönüşürse? İnsanlar bir şeyi ısrarla Allah’a gönülden yalvarıp
yakarıp isteklerine sahip olduktan sonra tavırları ne oluyor? Günümüzde "Allah'ım eğer şu okulu kazanırsam var ya..." veya "Allah'ım çok param olursa var ya..." diye dualar eden pek çok kişi bu istekleri gerçekleşince şımarıp sapıtabiliyor.
Elbette
isteğimize kavuşmakta-kavuşmamakta bizlere bir imtihan. Her iki sonuçta da
önemli olan Allah’a şükretmemiz ve O‘nun yolunda sapasağlam bir kalple
yürüme gayretimiz. Aksi halde, nimetlendirilmemize veya sıkıntıda olmamıza karşılık büyüklenir, kibre
sapar, Allah’ın yolundan uzaklaşırsak; kendimize lutuf veya sadece saçma bir gurur değil, felaket edinmiş
oluruz.
Araf 189
– 190. ayetlerde Allah’dan salih bir çocuk isteyen çiftten
bahsedilir:
O, odur
ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna
ısınsın. Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu
gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler: ”Bize salih bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden
olacağız.”
(Araf
Suresi, 189.ayet)
Okuduğumuz
üzere bu çift iyi bir çocuk sahibi olmak için Allah’a dua ediyor. Bunun
karşılığında şükrederek yaşayacaklarının da sözünü veriyorlar. Bahsedilen bu
çiftin duasını Rabbimiz kabul ediyor. Onlara iyi huylu, salih bir çocuk
armağan ediyor. Bu çiftse Allah’a şükretmek yerine, Allah’a ortak koşuyor. Bu ayette anlatılan çiftin duasında, eğer çocuk verirse, şükredenlerden olacaklarını söylemeleri de
eleştirilebilir. Allah’a şükretmemiz için illa bizim bir duamızı kabul etmesine
ya da istediğimiz bir şeyi bize nasip etmesini beklememize gerek yok. Başka bir sürü lütufta bulunan Rabbimiz ve bizim için neyin şer neyin hayırlı olduğunu bilen de Rabbimiz.
Allah
onlara salih bir çocuk verince, kendilerine verdiği nimette ikisi
birden Allah’a ortak koşmaya başladılar. Allah, onların ortak koştuğu
şeylerden yücedir.
(Araf
Suresi, 190.ayet)
Bizler duamız
kabul olduğunda ya da olmadığında ne yapıyoruz? ”Rabbim bana bu armağanı sen
verdin. Bunu hakkımda her zaman hayırlı kıl. Şükürler olsun sana.” gibi minnet
borcumuzu ifade etmeye çalışıyor muyuz, Süleyman Peygamber gibi?
Derken Süleyman,
tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: “Rabbimin lütfundandır bu. Şükür
mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden,
kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim
Ganî’dir, cömerttir.
(Neml Suresi, 40.ayet)
Olmadığında ”Rabbim sen bunu
böyle uygun gördün. Şükürler olsun sana. Sen şefkatlisin, beni yoldan
sapanlardan eyleme. Razı olduklarının arasına al.” gibi teslimiyetle boyun
eğmeye devam ediyor muyuz?
Yeryüzünde ve
kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu
yaratmadan önce, bir kitapta yazılıdır. Muhakkak bu, Allah için çok kolaydır. Böyle
yapılmıştır ki, elinizden çıkana üzülmeyiniz, Allah’ın size verdiğiyle sevinip
şımarmayanız. Allah, kendini övüp böbürlenenlerin hiçbirini sevmez. (Hadid
Suresi, 22,23.ayetler)
Allah
bizi nimetlendirerek imtihan ediyor. Bazen de bize verdiği ile şımaracağımızı bildiği için, iyi kalmayı hak eden kullardansak, bize musibet verebiliyor. Her gün Allah’ın sayısız luflu ile
yaşıyoruz. Şu an bir benliğe sahip olmamız, hala nefes alıyor oluşumuz,
hayatımızda Allah yolunda gitmek için süremizin olması, suyumuz, ekmeğimiz,
giysimiz, evimiz hepsi Allah’ın lutuflandırması. Allah kısıtlayarak da imtihan
ediyor. Dünyada insanların gözüne nimetlendirilen kişi avantajlı gibi gözükse
de, Allah’ın katında, dünyadayken eksiltilen kişinin üstün olup kazanma, arttırılanın
ise aşağıya atılıp kaybetmesi gibi olasılıklar söz konusu.
Bizim
yapmamız gereken, kabul olunan dualarımıza ve Allah'ın bize verdiği nimetlere karşı bu çiftin düştüğü gibi gaflete
düşmeden, Allah’a teslim bir hayat yaşamayı gayretle sürdürerek, gönülden
şükretmek.
Kabul olmayan dualara
gelince…Müminin en büyük duası ve amacı Allah rızası, ahirettir. Dünyalık
meseleler için dualar kabul olmadı diye haşa Allah’a küsmek de nedir? İnsan,
unutmamalı ki dünyalık bir meselede yenik düşebilir. Eğer ki Allah bizden razı
olursa, yenik düştüğümüz, zarar gördüğümüz her dünyalık mesele bir hiçtir.
Üstelik, Allah, hoşumuza gitmeyen bir durumda bizim için hayır, hoşumuza giden
bir durumda ise şer oluşturabileceğini bildiriyor. O yüzden duamızın
gerçekleşmemesi belki hakkımızda en hayırlısıdır, Allah bilir.
Hoşunuza gitmeyen bir şey, olur ki sizin için hayırlıdır. Hoşunuza giden bir şey de, olur ki sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216.ayet)
Ayrıca, bizler duada bir şey isterken, o şeye sahip olduğumuzda mutluluk hissedeceğimiz için huzurlu olacağımız için yani olumlu şeyler hissetmek için istiyoruz. Oysa dua ederken de bir insan, o an ümit, huzur, tatmin, mutluluk gibi olumlu duyguları hissediyor. Yani dua etmenin bizzat kendisi, bizim olumlu frekansa kavuşmamız için bir araç. Duada istediğimiz şeyi de örneğin bir arabayı, olumlu frekansa kavuşmak için istiyoruz. Bu olumlu hisleri duymamız için, Allah ile beraber olduğumuzu unutmamak da yeterli.
Allah Var
blogu ile ortak sitemizden de yazılarımı okuyabilirsiniz: