30 Kasım 2017 Perşembe

İhtiyacımızdan Fazlasını Almak, Günah mı?

Konu israf oldu mu, dini sohbetlerde her zaman söz, ihtiyaçtan fazlasının israf olduğu söylemine gelir.

Müslümanlara ihtiyaçtan fazlasını haramlaştırmaya çalışanlara aslında sadece şu ayetle cevap vermek bile yeterli olacaktır:

Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti (süsleri), kim haram etti?
(Araf 32.ayet)

Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki, bir Müslümanın süslere sahip olması helal. Süs nedir? Örneğin, evinizde masaya koyduğunuz biblo bir süstür, evinizdeki bir bitki ve saksısı bir süstür, duvarınızın bir köşesine astığınız bir tablo, kulağınızdaki küpe süstür… Yani süs, temelde yaşamanız için İHTİYAÇ DUYMADIĞINIZ, yaşamınızı sürdürmeniz için yemek içmek barınmak gibi ŞART OLMAYAN, tamamen estetik beğeniden ötürü yararlandığınız eşyalardır. Yani, Allah, bir Müslümanın sadece barınma, yemek, içmek, tuvalet, giysi, ısınma gibi hayatını devam ettirmesi için şart olan materyaller dışındaki şeyleri de HELAL KILMIŞ. Çünkü insan, bir hayvan gibi sadece yeme-içme ve çoğalma odaklı bir varlık değil. Estetik kaygıları da olan, estetikten haz alan, bazı duygulara da ihtiyaç duyan sosyal bir varlık aynı zamanda. Aslında bu ayet başlı başına, “Müslüman 1 lokma 1 hırka ile tamam olmalı” gibi bir anlayışı yerle bir ediyor.

Kur’an, kendi kendisini tefsir eden bir kitaptır. (Bkz: Furkan Suresi 33.ayet) Dolayısıyla, ayetleri, Kur’an’ın kendi kendisini açıkladığı yani tefsir ettiği ilkesine dayanarak ele alırız. Bir ayette geçen bir kelimenin birden fazla anlamı olabilir. Bu anlamların önce hepsine bakarız, diğer ayetlerle uyuşmayan bir anlamı varsa, o anlamı atarız. Örneğin kadını dövmek diye çevrilen ayetteki darabe kelimesinin bir sürü anlamı vardır. Lakin bir kadını doğru bir davranışa yöneltmek istiyorsak, dayak-küfür gibi kabalıkların tam tersine iyiye yol açmayacağına dair de bir sürü ayet vardır(Bunlardan sadece biri, Ali İmran 159.ayet). Dolayısıyla kelimenin dövmek anlamı alınamaz.

Bakara 219.ayet:
Sana neyi infak edeceklerini (ne kadar maddi yardımda bulunacaklarını) soruyorlar. De ki “bağışladığınız/vazgeçtiğiniz kadarını”

Allah’ın paramızın ne kadarını başkaları ile paylaşmalıyız sorusuna verdiği cevabın bildirildiği bu ayet, iki şekilde çevrilmekte. Bazıları “ihtiyaçtan fazlasını” şeklinde çevirirken bazıları “bağışladığınız kadarını/vicdanen gönülden verdiğinizi” şeklinde çeviriyor. Bu bahsettiğim Kur’an’ın kendi kendisini açıkladığı ilkesine dayanarak (zira bu ilkeyi de Kur’an’da ayetleriyle bize bildiren yüce Rabbimiz), ihtiyaçtan fazlasını şeklinde bir çeviri yapmanın doğru olmadığını görebilmekteyiz. Eğer ihtiyaçtan fazlası bize yasaksa, bu durumda, bir Müslümanın 1 bibloya, 1 küpeye de ihtiyacı olmadığını söylemek mantıklı olduğundan, süslerin de günah olduğunu söylemiş olmaktayız. Bu da yazının başında verdiğim ayete ters düşüyor.

Düşünün, önünüzde 2 tane yatak örtüsü var. Bir tanesi simsiyah, diğeri ise canlı güzel bir renk ve desende, üzerine de boncuklar simler işlenmiş. Siyah olan daha ucuz, ikisi de kalite olarak aynı, sadece diğeri “süslü”. Eğer bir Müslümana ihtiyaçtan fazlasını almasının haram olduğunu söylersek, pekala ucuz ve siyah olan ihtiyacını karşılayacaktır. Ama bunu yaparken ise “süslü olanı” yasak ilan etmiş oluyoruz. Bu tavır da yazının girişinde bahsettiğim Araf Suresi 32.ayete ters. Dolayısıyla, ne kadar bağışlıyorsak, o kadarıdır infakın (maddi yardımın) miktarı. Zaten bu miktar arapça “afve” kelimesi ile ifade ediliyor, “affedilen/vazgeçilen” anlamında.

Geçenlerde, dini konuların anlatıldığı bazı programlarda, Kuran merkezli konuşan ve hoca olarak nitelendirilen bazı insanlardan da “ihtiyacımızdan fazlasını almamak gerektiğine dair” dolaylı anlatımlar dinledim ve açıkçası Kur’an’ı merkez alarak konuşan kişilerin de israf konusunu bu şekilde anlatmalarına canım sıkıldı. Öyle ki sohbetlerinde “eskiden uçak yoktu, araba otobüs vardı, ne var ki uçağa biniyorsun, araba da seni gideceğin yere götürüyor” gibi daha pahalı olan bir ulaşım yöntemini sanki gereksizmiş gibi yani dolayısıyla israfmış gibi anlatıyorlardı. Oysa ki uçak, belki de otobüsle 20 saat sürecek yolu, 1.5 saate indirmemize yarar. Muazzam bir vakitten kazanma yöntemidir. Vakitten kazanmayı geçtim, saatlerce bir koltukta vücudun tutularak, doğru düzgün uyuyamayarak, daha tehlikeli ve haliyle daha stresli bir yol çekmeni de engeller. İnsanın o 1 otobüs yolculuğunun yol yorgunluğunu atması için ertesi günü de heba olur. Tuvalet gibi zaruri ihtiyaçlarını istediği gibi gerçekleştiremez örneğin sık sık su içemez. Sürekli oturduğu için bağırsak sıkıntıları da yaşar. Belki 40 lira, 50 lira fazla para ödeyeceksindir ama sağlık açısından da vakit açısından da, daha zinde bir vücut ve zinde bir beyin için o 40 liranın bir önemi olmaz. Bir Müslümanın, Allah’a daha iyi hizmet edebilmesi için zinde bir beyne, bedene ve kaliteli kullandığı vakte ihtiyacı var, kalitesiz giden vakte değil. Otobüs demek belki 20 kat fazla vaktini yolda harcamak demek.

Üstelik de Nahl Suresi 8.ayette eşek gibi at gibi insanların bir yerden bir yere gitmesini sağlayan taşıtlar örnek verilerek, Allah’ın daha neler yaratacağına da dikkat çekilir. Zuhruf 12.ayette gemileri yaratanın Allah olduğu bildirilir (geminin gitmesini sağlayan fizik kurallarını, mühendise aklı veren O’dur sonuçta)…Bu ayetler ışığında Allah, insanlara birer nimet olarak uçakları, arabaları yaratacağının da müjdesini vermiş oluyor. Bahsettiğim programda “ne var arabası olmayan da bisikleti ile idare etsin araba istemesin veya işe 1 saat bisikletle gitsin ne var eskiden araba da yoktu” tarzında örnekler de verilmeye devam edildi. Eskiden bisiklet de yaygın değildi. Hepimiz şimdi eşekler ile seyahat etmeye filan mı dönelim? Hatta yürüyerek de yolculuk etmek zorunda kalan kişiler çoktu. Benim büyük ninem, şehirde okuyan çocuklarına her gün yiyecek götürür ve kaç km yol yürümek zorunda kalırmış (araba gibi bir imkanı olmadığı için). Araba da, uçak da, eve koyulan biblo da Allah’ın bizlere lütfu olarak Kur’an’da dolaylı anlatımlar ve kelimelerle işaret ettiği ve helal kıldığı güzel nimetlerdir. Bunlardan birinin günah olduğunu israf gereksiz olduğunu ima etmek bir Müslümanın haddi olmadığı gibi, küçümsemek de yakışmayacaktır. Zira Allah, bu saydıklarıma ayetlerinde “güzel nimetler” olarak işaret ederken, güzel nimetini küçümser gibi konuşmak kimin haddine? İhtiyaçtan fazlasının Müslümana haram olduğunu ima etmek, zaten hayatta kalmamızı sağlayan şeyler dışındaki her şeyi dışlamak demektir. Bahsettiğim programda “karnımızı doyurmaktan başka hiçbir şeyin ihtiyacımız olmadığını unutmamalıyız” dendi. Hatta bu söylem daha da genişletildi “ısınmamız, barınmamız, yemek yememiz ihtiyaçlarımız, başka neye ihtiyacımız var ki?” denildi.

Bir insan tatile gitmese de hayatta kalabilir. Lakin Allah, yeryüzünü üzerinde dolaşmamıza elverişli olarak yarattığına da dikkat çekiyor. (Bkz: Nuh 19-20.ayetlerde) Yani gezmemiz de tatile gitmemiz de Rabbimizin bize işaret ettiği üzerimizdeki bir nimet. Hayatta kalmamız için temel ihtiyaçlarımız dışındakileri elimizin tersi ile itmemiz ve temelde ihtiyacımız olmayan güzellikleri küçümsemek Müslüman bir tavra yakışmaz. Yarattığı güzelliklere bakmamıza, hatta hayatın başlangıcını düşünmemiz için bizi gezmeye çağırıyor Ankebut 20.ayette. Önceki yaşayan insanların bıraktığı eserlere de bakmaya, gezip görmeye çağrılıyoruz (Bkz: Mümin 82.ayet). Yani biz bir kumsala gittiğimizde, kuma, güneşe, gökyüzüne, yanımızdaki ağaçlara bakarken Allah’ın yarattığı bu güzelliklere şahit olarak O’nu övdüğümüzde aslında ibadet etmiş oluyoruz. Yahut Mısır’da Piramitleri gezerken Allah’ın ayetlerde dikkat çektiği ibretleri düşündüğümüzde de ibadet etmiş oluyoruz. Yani, Allah’ın bu emirleri bile sırf barınma-giyinme-yemek gibi temel ihtiyaçları yasaklayan bir anlayışa zıt, zira bu saydığım şeyler tamamen manevi dünyamızı doyurmakla ilgili. Bir müzik CD’sine de hayatta kalmamız için ihtiyacımız yok ama o da tamamen manevi dünyamızı doyurmakla ilgili çünkü sosyal bir varlık olarak yaratıldık ve Rabbimiz de bizim hayvanlar gibi sırf hayatta kalmamız için nimetlenen canlılar olarak yaşamaya zorlamıyor.

Bahsettiğim programda “akıllı telefon yoktu, bir alo demeye önceki telefonlar da yetiyor” dendi. Bu cümlede fark ettiyseniz, her ay yeni telefon almak, sürekli bir üst çıkanı için hırslanmak eleştirilmiyor… Akıllı telefon, internet kullanmak ve pek çok internet üzerinden yapılan işi kolayca yapmak demektir. Bu imkanları hele ki bir Müslüman, Allah yoluna çağırmak için kullanıyorsa büyük nimet demektir. Diyelim Allah yoluna insanları çağırmak için kullanmıyor, sırf ekran görüntüsünün kalitesini arzuluyor, kaliteli görüntüde videolar izlemek istiyorsa, yazının başında verdiğim süslerin helal olduğuna değinen ayeti düşünürsek, kimin haddine olur, sanki akıllı telefon kullanmanın israfa girdiğini söylemek? Aslında bahsettiğim programda bu örnekler bir yandan da “hep elimizdekinden daha iyisini isteyerek mutsuz olmak, elimizdekine şükretmemek” anlamında da verildi. Bu söyleme sonuna kadar ben de katılıyorum elbette ama bunların kullanılmasının bir nevi ihtiyaç dışına çıkarak israf olduğu imalarına, ayetler ışığında katılmam mümkün değil. Bu şekilde, her yeni çıkan teknolojik yeniliği, Allah’ın yeni ve güzel nimeti değil de gereksizlik olarak nitelendirirsek, “uçak yokken araba vardı” “araba yokken bisiklet vardı” şeklinde yenilikleri eleyerek ve bu yenilikleri kullanmanın gereksiz olduğunu iddia etmeye gidersek, mesele sadece “hayatta kalmamızı karşılayacak maddi şeyler edinmek” ise ilk uygarlıklar gibi sadece bir yerlerimizi örtecek 2-3 kumaş ile topraktan yapılan çanak çömlek ile, hatta basit barınaklarda yaşamak gerektiği sonucuna varmalıyız. Zira bu şekilde de temel ihtiyaçlarımız karşılanmış oluyor.

Eğer ki bir kadına, “4.ruju alma, onun yerine bir fakir doyurman daha hayırlı olur” diyeceksek başka (burada kaba taslak bir örnek verdim herkesin imkanı başka) ama eğer o kadın o 4.ruju da kullanacaksa o ruju almasının günah olduğunu söyleyemeyiz. Eğer aldığımız bir şeyi kullanmıyorsak, o şeyin kullanılmadan çöp olmasına sebep oluyorsak yaptığımız israf olur. Aldığımız 1 bibloyu hiç sergilemeden, kendi gözümüzden de uzak tutup karanlık bir dolap altında saklıyorsak bu israf olur. 10 gömleğimizin 10’unu da giyiyorsak bu israf değildir ama aldığımız gömleği dolapta unutuyorsak ve kullanmıyorsak bu israftır.

Zira Allah da ayetinde “yiyin için fakat israf etmeyin” (Araf-31.ayet) diyor, yiyeceğimiz lokmanın miktarına veya pahalılığına değinmiyor. Örneğin avokado pahalıdır, daha ucuz ve onunla aynı besin değerinde meyve yiyin gibi bir yönlendirme yapmıyor (Allah bu bahsettiğim örneği ayetlerdeki anlatımlarla anlamamızı sağlayabilirdi, bu sonucu çıkarabileceğimiz bir ayet yok, mesela yemek yiyeceğiniz zaman pahalı yemek yemeyin demiyor)

1 LOKMA 1 HIRKA İLE YAŞAYAN PEYGAMBER ANLATISI NE KADAR DOĞRU?

Son Peygamberin 1 lokma 1 hırka ile yaşadığı, eşlerinin sefalet içinde yaşadıkları da bazı din hocaları tarafından iddia edilir. Oysa Kur’an’a baktığımızda 1 hırkası olup sürekli onu yama yapan, eşlerinin düzgün yatacak yeri bile olmayan fakir bir Peygamber anlatısı değil, tam tersine fakirken zengin edilmiş bir Peygamber anlatısı vardır (Duha 8.ayet). Şöyle bir iddiada bulunan olabilir, “zengindi ama fakir gibi yaşıyordu, tüm parasını başkalarına dağıtıyordu” şeklinde… Basit bir örnekle bu iddiayı da geçersiz kılabiliriz. Ahzab Suresi 53.ayette “Peygamberin evleri” diye bir ifade vardır, yani Peygamberin 1 göz odası veya 1 evi olmadığı gibi, 1 den fazla evi var. Yani Peygamberin her şeyin en azıyla idare ettiği, tüm ailesini kısıtlı bir şekilde yaşattığı iddiasını da bu ayet yerle bir etmiş oluyor. Üstelik bize sadece Son Peygamber örnek olarak gösterilmiyor ki, tüm Peygamberler örnek kişiler olarak ve eşit derecede önemli tutularak tanıtılıyor (Bkz: Bakara 285). Kur’an’da atlara ve heykel gibi süs eşyalarına düşkün olan, ihtişamlı bir sarayda yaşayan Süleyman Peygamber gibi bir örneklik de var (Bkz: Sebe 13.ayet ve Neml 44.ayet). Hatta öyle ki, Süleyman Peygamberin kendisinden başka kimseye nasip olmayacak üstünlükte bir mülk için dua ettiği de geçiyor (Bkz: Sad 35).

Şunu da belirtelim, elinde imkanı çok olanlar bu imkanları başkalarından yararlandırmaya, diğer insanların bu güzel nimet ve imkanlardan mahrum olmamalarını sağlamaya çağrılıyor elbette. (Bkz: Nahl 71.ayet) Nimetlerden yararlanmak elbette kötü değil ama bunu yaparken ne kadar diğer insanların da bu nimetlerden yararlanmaları için maddi manevi çaba gösteriyoruz, elbette bu soru hepimizin kendi vicdanlarımıza sorması gereken bir soru. Üstelik de geç olmadan bir şeyler yapmamız gereken bir konu. Hele ki rahat yaşayan insanlarsak, fazla parası olanlardansak ve harcadığımızla, yaptığımız yardım arasında büyük bir uçurum varsa, Nahl Suresi 71.ayet ortada, açın okuyun… Kaç gömleğiniz var bilemem ama, Ahirette imkanımıza göre kaç fakirin üzerine kaç gömlek giydirdiğimiz önemli. Lakin bunu yaparken de, kendimizi sefalete fakir bir hayata mahkum etmemizi istemiyor Rabbimiz: Eli sıkı olma, onu büsbütün de açma. Yoksa, kınanır ve çaresiz kalırsın. (İsra, 29.ayet)

Yani, imkanı olmasına rağmen kendisini fakir-sefalet içinde bir hayata mahkum eden, sadece 1 lokma 1 hırka ile idare eden, eşlerine yatacak yatak alma imkanı varken sıkıntı çekmelerine sebep olan (üstelik Allah'ın Kuran'da emrettiği erkek, eşinin maddi manevi rahatını gözetmekle sorumlu tutuluyor), UYDURMA PEYGAMBER ANLATISINDAKİ GİBİ bir yaşam da övülmüyor Kur’an’ımızda. 


Ayrıca yazılarımı http://www.allahateslim.com/ adresinden de okuyabilirsiniz.