Göklerin ve yerin egemenliği
Allah'ındır. O diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka ne bir dostunuz
vardır, ne de bir yardımcınız.
(Tevbe Suresi, 116.ayet)
Hayatın karmaşası, bayağılığı, boşluğu içerisinde kendimize türlü türlü güvenceler dayanaklar ediniyoruz. Bunları bile bile yahut fark etmeden yapıyoruz. Dünyanın boş oluşundan, gelip geçiciliğinden, inanıyor olsak bile dönüşün yalnızca Allah’a olduğunu söylesek bile unutabiliyoruz.
Bir bakmışız dünya dertleri içinden
kendimize koca dertler çıkarmışız. Daha öncede bu gelip geçicilikte yalnız
kalmıştık. Tek başımıza, kimsesiz. Sorgulamıştık, sormaya başlamıştık.
Düşünmüştük. Kalbimizde gerçeği duymuştuk ve tek başımıza çektiğimiz sancının
ortasında Allah’a dayanmıştık. Hayatımızın muhakkak pek çok döneminde, tek
başımıza oluşumuzu hissetmişizdir. Okulda bir sınavda ter dökerken, çok
sevdiğimiz annemiz yoktu yanımızda. İşte harıl harıl mesaide vakit harcarken
eşimiz de yoktu. Allah'ı ve dinini sorgularken, herhangi bir şeye üzülürken de,
kendi kalbimiz ve aklımızın içinde tek başımıza debelendik.
Adımlar attıkça; yanımızda eşimiz,
çocuğumuz, işimiz, mevkimiz, paramız, dostlarımız yani bir şeylerimiz ve
kimselerimiz belirdi, bizim için önemli bir dayanak ve güvence olmaya
başladılar. Allah’tan başka gerçek dost ve yardımcı olamazken, onların varlığı
ile daha da şükredeceğimize, Allah’a olan vazifelerimizi unutur olduk. Bu
şeylerin içlerinden en iyilerini, en hayırlılarını istemişiz; iyi bir eş, iyi
bir iş...Peki bu saydıklarımı yani işimizi, eşimizi kaybedersek? İmkansız bir şey değil bu
söylediğim. Sevdiğimiz ve bağlandığımız kimseler gönlümüzde derin bir yara,
yalnızlığımızda hatırladığımız geçmiş bir mazi halini alırlarsa? Sınavımız bir
şeyleri kazanmak olduğu gibi onları kaybetmek de olabiliyor. Kaybetme korkusu bile sınavımız olabiliyor. Biz bir çalı
gibi güçsüz hissediyorsak kaybederken onları? Sebep Allah’a yeterince
dayanmıyor oluşumuz olabilir mi? Yoksa henüz tam mı değiliz, bir olmamışlık mı
var üzerimizde? Tastamam olamayacağımızı bile bile, daha iyisini
yapabileceğimizi düşünmüşken hep o sınırın çok daha gerisine düşenlerden mi
olmuşuz? Yanlış anlamayın, tabi ki insan işini veya eşini kaybederken çok kötü olabilir, tabi ki çok çok
kötü hissedebilir. Böyle bir durumda çok güçsüz hissedebilir. Ama tüm bu
güçsüzlüğünü, kederini, Allah'a arz etmeyi unutanlar; Allah'ı hiç aklına getirmeyenler,
işte onlar esas kaybedenlerdir. Mümin de insandır ve insan olarak bazen zaafa kapılabilir ve elbette üzülebilir, kendisini kötü
hissedebilir ama bir yandan Ahiretin varlığı ve bir yandan da Allah'ın her
olayı belli bir hikmete göre yarattığını bilerek sabretmelidir. Sabretmeli yani dengesini korumalıdır.
Bakın Yakup Peygamber, oğlu Yusuf'u kaybettiğinde nasıl da sabrediyor:
Bakın Yakup Peygamber, oğlu Yusuf'u kaybettiğinde nasıl da sabrediyor:
Ben, derin üzüntümü ve hüznümü yalnızca
Allah'a arz ederim. Sizin bilmediğiniz şeyi, ben Allah'tan biliyorum. (Yusuf
Suresi, 86.ayet)
Bu ayetin bir öncesinde, Yakup
Peygambere çocukları, "ölüme götüren bir hastalık sana ulaşıncaya veya
helak oluncaya dek Yusuf'u anmaya devam mı edeceksin" diye şikayette
bulunuyorlar. Yani, Yakup Peygamber kendini harap edercesine o kadar çok
üzülmüş ve Yusuf'u unutmamış ki... Ama onun bu kederi, Rabbini unutturmamış.
Rabbi ile olduğunu unutmamış. Hüznünü en yakın dostu olan Rabbi ile paylaşmaya devam
etmiş. İşte, bizim herhangi bir kaybımızda veya kazancımızda da düsturumuz tam
da bu örnekte olduğu gibi olmalı. Yoksa herhangi bir şeyi kaybettiğimizde haşa
Allah'ı unutursak, bu yaptığımız tavır, sanki o şeyi Allah'tan daha çok sevip
ona Allah'tan daha çok bağlandığımız gibi bir anlam oluşturabilir. İçimizde öyle olmadığını düşünsek bile, yani Allah'ın bizim için birinci sırada olduğunu düşünsek bile, davranışlarımızla bunu göstermezsek çelişkili bir durum söz konusu olur. Yani mümin biri sıkıntılarla-belalarla yüzleşince, mümin ahlakından taviz vermemek için gayret göstermelidir. Sımsıkı Allah'ın ipine (Kuran'a ve dualara) sığınmalıdır.
Mümin eğer ki bir malını veya bir işini, maddi bir şeyini kaybetti ise, Allah'ın bunu belli bir sebepten ötürü yaptığını hatırından çıkarmamalı. Eğer ki kaybettiği şey sevdiği biri ise, Ahiretin varlığı yani o kişiyi tekrar görebilecek olma ihtimali onu ümitlendirmeli ve bu olay onu sımsıkı Takvaya sarılmaya, sabırla Allah'a dönüşünü beklemeye itmeli. Üstelik ne hayırlı ne hayırsız bunu gerçek anlamda biz bilemeyiz. Kötü gibi görünen büyük bir kayıp, bizi çok hayırlı bir insana dönüştürebilir ve sonucunda belki de daha iyi bir şeye hizmet etmiş olur bu olay.
Mümin eğer ki bir malını veya bir işini, maddi bir şeyini kaybetti ise, Allah'ın bunu belli bir sebepten ötürü yaptığını hatırından çıkarmamalı. Eğer ki kaybettiği şey sevdiği biri ise, Ahiretin varlığı yani o kişiyi tekrar görebilecek olma ihtimali onu ümitlendirmeli ve bu olay onu sımsıkı Takvaya sarılmaya, sabırla Allah'a dönüşünü beklemeye itmeli. Üstelik ne hayırlı ne hayırsız bunu gerçek anlamda biz bilemeyiz. Kötü gibi görünen büyük bir kayıp, bizi çok hayırlı bir insana dönüştürebilir ve sonucunda belki de daha iyi bir şeye hizmet etmiş olur bu olay.
Bazılarımız hayat yolculuğunda
haşa Allah'ın yerine güç bulacağı başka destekçiler
ediniyor. Hatta Allah'ın Yüce varlığını kabul etse bile, namaz kılsa bile fani bazı şeyleri Allah gibi yani haşa Allah'ın hayatımızdaki yerine çok çok yakın bir yerde tutabiliyor. Aslında böyle yaparak kendilerini daha büyük bir güçsüzlüğe itmiş
oluyorlar. Oysa bizim tek destekçimiz gerçekte Rabbimizdir. Elbette bir
arkadaşımız hatta eşimiz de bizim destekçimiz olabilir ama Rabbimiz kadar asla
olamaz. Rabbimizi destekçi edinirsek, zaten en büyük desteği sağlamış oluyoruz.
Onlara önemli değerler biçmemiz de sorun yok, yanlış bir şekilde değer
biçiyorsak sorun var.
Yanımızdaki kişileri ve sahip olduğumuz
maddi şeyleri güzel birer nimet, mutluluk kaynağı, huzur verici vesileler,
insanı mutlu eden varlıklar olarak düşünsek ve Allah’ın önüne asla
geçirmesek olmaz mı? Bunların aslında bize güç vermediğini gerçekte güçlülüğü Allah'ın verdiğini asla unutmasak? Zira tüm bu bağlandığımız kişiler ve sahip olduklarımızın
hepsi de Allah'a aittir. Hepsi fanidir. Yitirilebilir şeylerdir.
Pek kısa bir süre sonra her şey yıkıma
uğrayacak. Bizim kalbimizdeki sevdiğimiz her şey ile beraber. Dirildiğimiz an
gelip çattığı vakit; dünyalık sevgiler, dünyalık telaşlar geride kalacak. Allah
yolunda mücadelemiz (takvamızı ilerletme gayretimiz) ve Allah’a olan samimiyetimiz Allah'ı razı edebilirse, bizi din gününün
çetin zorluğundan inşallah koruyacak. Bu dünyadaki hiçbir kimse ve hiçbir şey kurtuluşumuzun
anahtarı değil. Kurtuluşumuzun anahtarı sadece Rabbimizle bizim aramızda. Sadece Rabbimiz ve biz varız esasında.
Çocuklarımız ölebilir, eşimizden
ayrılabilir, işimiz bozulabilir, derdimizi dökecek dostumuz kalmayabilir.
Bunların hepsi insanı derinden sarsan olaylar. Böyle bir durumda biz de
inananlar olarak dünya gibi basit bir çıkar ortamını kendilerine gerçek hayat
edinenler gibi Allah'ı unutup, acıyarak kıvranmakla mı geçireceğiz
vakitlerimizi? Yoksa Allah’ın ipine daha da kuvvetle sarılarak mı? Daha
kuvvetle çalışma arzusunu taşıyarak mı? Bakın, üzülmeye bir şey demiyorum,
üzgünlüğümüz, Yakup Peygamber örneğinde olduğu gibi, bizim için itici bir güç
olmalı. Hatta Allah'a olan güvenimiz ve O'na dayanmak üzgünlükleri azaltıyor ve hatta silip süpürüyorsa ne mutlu. Umarım böyle olur. Sonuçta Peygamberler de insanlar ve bazen en olağan insan tavrı gösterebiliyorlar.
Tüm ıstırapları Allah benliğimize bir
ders olarak veriyor. Acılarımızdan öğüt alıp daha da yüzümüzü Allah’a dönüyor
muyuz? Her an diri olan Allah’a, bizi asla terk etmeyene, zenginliğin gerçek
sahibine, derdimizi her an dökebileceğimiz ve bize gerçek manada yardımı şifayı
ulaştırabilecek olana ne kadar yakın yaşamaya çalışıyoruz? Bizi en iyi duyana, kalbimizdeki acımızı bilene, uykusuz
dertlerimizde kıvranışlarımızı görene, en içten yakarışımızların sahibine…Onun
karşısında küçülme derdi olmadan boyun eğiyor muyuz?
Allah’dan çok çok küçük olduğumuzu anladıkça ancak büyüyebiliriz. Küçüklüğümüz, kul olmamız bizde büyüklenme yaratmadı; acizliğimizi ve küçüklüğümüzü sevdik yüceler yücesine teslim olmamıza sebep verdiği için. Küçüklüğümüzü görmeseydik en kuvvetli dostu, en kuvvetli Vekil’i kendimize ilah edinir miydik?
Allah’dan çok çok küçük olduğumuzu anladıkça ancak büyüyebiliriz. Küçüklüğümüz, kul olmamız bizde büyüklenme yaratmadı; acizliğimizi ve küçüklüğümüzü sevdik yüceler yücesine teslim olmamıza sebep verdiği için. Küçüklüğümüzü görmeseydik en kuvvetli dostu, en kuvvetli Vekil’i kendimize ilah edinir miydik?
Bakın, Allah sıkıntıları ve musibetleri
kendisine sığınalım diye verebiliyor, tabi biz bu şekilde yola gelebilecek kullar olduğumuzdan ötürü:
Yemin olsun, biz onları azapla
yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun
eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.
(Müminun Suresi, 76.ayet)
(Müminun Suresi, 76.ayet)
Biz bir ülkeye bir peygamber
gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık
ki, sığınıp yakarsınlar.
(Araf Suresi, 94.ayet)
(Araf Suresi, 94.ayet)
İnsanlar dünyevi şeyler arasından
kendilerine haşa ilahlar ediniyor.
Bizim taptığımız, taptığımız denli çok sevdiğimiz Allah’ımız var. Giden ne olursa olsun. Bir şeylerden ya da kimselerden neyi kaybedersek kaybedelim, Allah’ı sevmekten vazgeçmeyelim…Zaten o bizi hiç kimseyken yaratmıştı. Yokluğumuzu, "ben" diyebileceğimiz alanlar yapmıştı. Yanımızda kimsemiz yoktu.
Bizim taptığımız, taptığımız denli çok sevdiğimiz Allah’ımız var. Giden ne olursa olsun. Bir şeylerden ya da kimselerden neyi kaybedersek kaybedelim, Allah’ı sevmekten vazgeçmeyelim…Zaten o bizi hiç kimseyken yaratmıştı. Yokluğumuzu, "ben" diyebileceğimiz alanlar yapmıştı. Yanımızda kimsemiz yoktu.
Hayatta sevdiğimiz şeyler bizim için
birer tehdit-engel oluşturmasın. Onlara anlamları kendimiz veriyoruz ve bu
anlamı yanlış bir şekilde oluşturmamız bizim için büyük hüsrana sebep
olabilir. Bu dünyada olmasa bile ahirette hüsrana neden olabilir ki genellikle daha bu dünyada sıkıntı verebiliyor bu durum. Birilerine veya bir şeylere verdiğimiz yanlış değerler, gerçek hayatımızı yani ahiretimizi kaybetmemize ve Allah'ın rızasını kazanamamaya
-Allah korusun- sebep olabilir.
Biz Allah’ı nasıl tanırsak tanıyalım, hayatımıza nasıl dahil edersek edelim hatta haşa hayatımıza dahil etmesek de, O çok çok yüce. Bir şeyler ve kimseler ise öyle değil. Bazen onlara öyle yanlış öncelik sırası veriyoruz ki, örneğin Allah'ı anmamız konusunda ayaklarımızın altında takıldığımız engellere dönüşüyorlar. Hayatımıza şöyle bir dönüp baktığımızda görebiliriz belki Allah ile aramıza engel olarak koyduğumuz kişilerin veya bir şeylerin varlığını. Bizim yapmamız gereken Allah’ın verdiği güzellikler içinde hep Allah’a dönmek yüzümüzü. Hep Allah’ın tek dayanak tek güvence, her an her yolda yanımızda Vekil olduğunu bilerek adımlarımızı atmalıyız.
Biz Allah’ı nasıl tanırsak tanıyalım, hayatımıza nasıl dahil edersek edelim hatta haşa hayatımıza dahil etmesek de, O çok çok yüce. Bir şeyler ve kimseler ise öyle değil. Bazen onlara öyle yanlış öncelik sırası veriyoruz ki, örneğin Allah'ı anmamız konusunda ayaklarımızın altında takıldığımız engellere dönüşüyorlar. Hayatımıza şöyle bir dönüp baktığımızda görebiliriz belki Allah ile aramıza engel olarak koyduğumuz kişilerin veya bir şeylerin varlığını. Bizim yapmamız gereken Allah’ın verdiği güzellikler içinde hep Allah’a dönmek yüzümüzü. Hep Allah’ın tek dayanak tek güvence, her an her yolda yanımızda Vekil olduğunu bilerek adımlarımızı atmalıyız.
Dünyevi sıkıntılar içinde Allah’a dönüşümüzü hatırımıza getirmeye çalışalım Diriliş gününde yani o büyük hesap
gününde o bir şeylerin ve kimseler yanımızda olmayak.
Şu dünyalık hayatımızda pek çok anımızda yalnızca yanımızda Allah olduğu gibi o günde yalnız Allah’la baş başa olacağımızı hatırlayarak yaşamaya çalışalım. Bu dünyada her şey gidebilir, her şey bozulabilir, dünyanın çöküşü gibi biz yaşarken hayatımız bir yıkıma dönebilir ama her zaman yıkıma dönmeyecek gitmeyecek tek dostumuz Allah ve sahibimiz o. Başka şeyleri sahibimiz yapmayalım. Bir şeylere ya da kimselere olan tüm ümitlerimiz kırılabilir yeter ki Allah’a olan ümidimiz yitmesin. Sıkıntıların içinden Allah diyerek doğrulmayı, dik durmayı, ayağa kalkmayı bilelim yeter ki.
Ne malımız ne çocuğumuz bizi Allah’ı anmaktan alıkoysun, ne işimiz ne eşimiz bize Allah'ı unuttursun, ne dünya süsleri gözümüzü boyayarak ahiretimizi unuttursun... Dur diyelim Allah’tan başka her şeye. Sıkıntılarımıza, can çekişmelerimize, hüznümüze de bir dur diyelim ve Allah'ı hatırlayalım bir an.
Sıkıntıları Allah’a arz edelim ama o sıkıntıları Allah’ın rızasını kazanmanın önüne geçirmeyelim.
Şu dünyalık hayatımızda pek çok anımızda yalnızca yanımızda Allah olduğu gibi o günde yalnız Allah’la baş başa olacağımızı hatırlayarak yaşamaya çalışalım. Bu dünyada her şey gidebilir, her şey bozulabilir, dünyanın çöküşü gibi biz yaşarken hayatımız bir yıkıma dönebilir ama her zaman yıkıma dönmeyecek gitmeyecek tek dostumuz Allah ve sahibimiz o. Başka şeyleri sahibimiz yapmayalım. Bir şeylere ya da kimselere olan tüm ümitlerimiz kırılabilir yeter ki Allah’a olan ümidimiz yitmesin. Sıkıntıların içinden Allah diyerek doğrulmayı, dik durmayı, ayağa kalkmayı bilelim yeter ki.
Ne malımız ne çocuğumuz bizi Allah’ı anmaktan alıkoysun, ne işimiz ne eşimiz bize Allah'ı unuttursun, ne dünya süsleri gözümüzü boyayarak ahiretimizi unuttursun... Dur diyelim Allah’tan başka her şeye. Sıkıntılarımıza, can çekişmelerimize, hüznümüze de bir dur diyelim ve Allah'ı hatırlayalım bir an.
Sıkıntıları Allah’a arz edelim ama o sıkıntıları Allah’ın rızasını kazanmanın önüne geçirmeyelim.
Mümin, Allah sevgisinin önüne başka bir
sevgiyi koymaz.
Dünya’ya hapsolmayacağız. Bildiğimiz gibi -çünkü bu hayatın sonunda ölüm var-.
Dünyalık dertlere, dünyalık kimse ve bir şeylere istesek de esir olamayacağız.
Allah’a teslim olmak bir derdin, bir oyalanmanın, bir süsün esiri olmaktan bizi kurtarabilecek tek gerçekliktir.
Derde düşüp, takvadan düşmeyelim. Gücümüz azalırken, takvamızdan eksilmeyelim. Ne denli yitenler olursa olsun yanımızda gücü hiç yitmeyen Allah var.
Dünya’ya hapsolmayacağız. Bildiğimiz gibi -çünkü bu hayatın sonunda ölüm var-.
Dünyalık dertlere, dünyalık kimse ve bir şeylere istesek de esir olamayacağız.
Allah’a teslim olmak bir derdin, bir oyalanmanın, bir süsün esiri olmaktan bizi kurtarabilecek tek gerçekliktir.
Derde düşüp, takvadan düşmeyelim. Gücümüz azalırken, takvamızdan eksilmeyelim. Ne denli yitenler olursa olsun yanımızda gücü hiç yitmeyen Allah var.
Hakkımızda Allah’ın yazdığından başkası bize asla ulaşmaz. O’dur
bizim Mevla’mız. Yalnız Allah’a güvenip dayansın inananlar. (Tevbe Suresi,
51.ayet)
Dertleri içinde, yanında bir şeyleri ve
kimseleri dururken, Ahireti unutup bu dünyayı gerçek hayatı edinenlerden
olmaktan Rabbimiz bizi korusun. Gerçek hayatın kısa bir süre sonra
başlayacağını, bu dünyanın kısa bir süre sonra biteceğini unutanlardan
olmayalım. Bu hayata boyun eğip buranın kulu olup, bu geçici hayatı Ahirete
tercih etmeyelim.
Kimse Allah gibi dost olamaz, bu yüzden
de tek gerçek dostumuz Allah'tır. Hepimiz için temennim olan, şu duamı ömür
boyu sık sık hatırlamak ve ömür boyu kabulünü yaşamak istiyorum: "Seni, en
çok sevdiğimden kat kat fazla sevme gücü ve imkanı ver bana Rabbim..."
Allah, kuluna yetmiyor mu? (Zümer
Suresi, 36.ayet)
Sıkıntılarımız, edindiğimiz süslerimiz,
oyalanmalarımız, dertlerimiz içinde Allah’ın iman sahiplerine sorduğu şu
soruyu hatırımızdan çıkarmayalım:
Ahiretten vazgeçip iğreti hayata mı razı oldunuz? (Tevbe Suresi, 38.ayet)
Allah'ın gerçek tek dostumuz ve gerçek tek yardımcımız olduğunun anlatıldığı şu yazıyı okumanızı tavsiye ederim: http://allahvar.blogspot.com.tr/2017/02/tek-gercek-dostumuz-tek-gercek-yardmcmz.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder