Konu israf oldu mu, dini sohbetlerde her zaman söz,
ihtiyaçtan fazlasının israf olduğu söylemine gelir.
Müslümanlara ihtiyaçtan fazlasını haramlaştırmaya
çalışanlara aslında sadece şu ayetle cevap vermek bile yeterli olacaktır:
Allah’ın
kulları için çıkardığı ziyneti (süsleri), kim haram etti?
(Araf
32.ayet)
Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki, bir Müslümanın süslere
sahip olması helal. Süs nedir? Örneğin, evinizde masaya koyduğunuz biblo bir
süstür, evinizdeki bir bitki ve saksısı bir süstür, duvarınızın bir köşesine
astığınız bir tablo, kulağınızdaki küpe süstür… Yani süs, temelde yaşamanız
için İHTİYAÇ DUYMADIĞINIZ, yaşamınızı sürdürmeniz için yemek içmek barınmak gibi
ŞART OLMAYAN, tamamen estetik beğeniden ötürü yararlandığınız eşyalardır. Yani,
Allah, bir Müslümanın sadece barınma, yemek, içmek, tuvalet, giysi, ısınma gibi
hayatını devam ettirmesi için şart olan materyaller dışındaki şeyleri de HELAL
KILMIŞ. Çünkü insan, bir hayvan gibi sadece yeme-içme ve çoğalma odaklı bir varlık
değil. Estetik kaygıları da olan, estetikten haz alan, bazı duygulara da
ihtiyaç duyan sosyal bir varlık aynı zamanda. Aslında bu ayet başlı başına,
“Müslüman 1 lokma 1 hırka ile tamam olmalı” gibi bir anlayışı yerle bir ediyor.
Kur’an, kendi kendisini tefsir eden bir kitaptır. (Bkz:
Furkan Suresi 33.ayet) Dolayısıyla, ayetleri, Kur’an’ın kendi kendisini
açıkladığı yani tefsir ettiği ilkesine dayanarak ele alırız. Bir ayette geçen
bir kelimenin birden fazla anlamı olabilir. Bu anlamların önce hepsine bakarız,
diğer ayetlerle uyuşmayan bir anlamı varsa, o anlamı atarız. Örneğin kadını
dövmek diye çevrilen ayetteki darabe kelimesinin bir sürü anlamı vardır. Lakin
bir kadını doğru bir davranışa yöneltmek istiyorsak, dayak-küfür gibi
kabalıkların tam tersine iyiye yol açmayacağına dair de bir sürü ayet vardır(Bunlardan
sadece biri, Ali İmran 159.ayet). Dolayısıyla kelimenin dövmek anlamı alınamaz.
Bakara 219.ayet:
Sana
neyi infak edeceklerini (ne kadar maddi yardımda bulunacaklarını) soruyorlar.
De ki “bağışladığınız/vazgeçtiğiniz kadarını”
Allah’ın paramızın ne kadarını başkaları ile paylaşmalıyız
sorusuna verdiği cevabın bildirildiği bu ayet, iki şekilde çevrilmekte.
Bazıları “ihtiyaçtan fazlasını” şeklinde çevirirken bazıları “bağışladığınız
kadarını/vicdanen gönülden verdiğinizi” şeklinde çeviriyor. Bu bahsettiğim
Kur’an’ın kendi kendisini açıkladığı ilkesine dayanarak (zira bu ilkeyi de Kur’an’da
ayetleriyle bize bildiren yüce Rabbimiz), ihtiyaçtan fazlasını şeklinde bir
çeviri yapmanın doğru olmadığını görebilmekteyiz. Eğer ihtiyaçtan fazlası bize
yasaksa, bu durumda, bir Müslümanın 1 bibloya, 1 küpeye de ihtiyacı olmadığını
söylemek mantıklı olduğundan, süslerin de günah olduğunu söylemiş olmaktayız. Bu
da yazının başında verdiğim ayete ters düşüyor.
Düşünün, önünüzde 2 tane yatak örtüsü var. Bir tanesi
simsiyah, diğeri ise canlı güzel bir renk ve desende, üzerine de boncuklar
simler işlenmiş. Siyah olan daha ucuz, ikisi de kalite olarak aynı, sadece
diğeri “süslü”. Eğer bir Müslümana ihtiyaçtan fazlasını almasının haram
olduğunu söylersek, pekala ucuz ve siyah olan ihtiyacını karşılayacaktır. Ama
bunu yaparken ise “süslü olanı” yasak ilan etmiş oluyoruz. Bu tavır da yazının
girişinde bahsettiğim Araf Suresi 32.ayete ters. Dolayısıyla, ne kadar bağışlıyorsak, o kadarıdır infakın (maddi
yardımın) miktarı. Zaten bu miktar arapça “afve” kelimesi ile ifade
ediliyor, “affedilen/vazgeçilen” anlamında.
Geçenlerde, dini konuların anlatıldığı bazı programlarda,
Kuran merkezli konuşan ve hoca olarak nitelendirilen bazı insanlardan da
“ihtiyacımızdan fazlasını almamak gerektiğine dair” dolaylı anlatımlar dinledim
ve açıkçası Kur’an’ı merkez alarak konuşan kişilerin de israf konusunu bu
şekilde anlatmalarına canım sıkıldı. Öyle ki sohbetlerinde “eskiden uçak yoktu,
araba otobüs vardı, ne var ki uçağa biniyorsun, araba da seni gideceğin yere
götürüyor” gibi daha pahalı olan bir ulaşım yöntemini sanki gereksizmiş gibi
yani dolayısıyla israfmış gibi anlatıyorlardı. Oysa ki uçak, belki de otobüsle
20 saat sürecek yolu, 1.5 saate indirmemize yarar. Muazzam bir vakitten kazanma
yöntemidir. Vakitten kazanmayı geçtim, saatlerce bir koltukta vücudun
tutularak, doğru düzgün uyuyamayarak, daha tehlikeli ve haliyle daha stresli bir
yol çekmeni de engeller. İnsanın o 1 otobüs yolculuğunun yol yorgunluğunu
atması için ertesi günü de heba olur. Tuvalet gibi zaruri ihtiyaçlarını
istediği gibi gerçekleştiremez örneğin sık sık su içemez. Sürekli oturduğu için
bağırsak sıkıntıları da yaşar. Belki 40 lira, 50 lira fazla para ödeyeceksindir
ama sağlık açısından da vakit açısından da, daha zinde bir vücut ve zinde bir
beyin için o 40 liranın bir önemi olmaz. Bir Müslümanın, Allah’a daha iyi
hizmet edebilmesi için zinde bir beyne, bedene ve kaliteli kullandığı vakte
ihtiyacı var, kalitesiz giden vakte değil. Otobüs demek belki 20 kat fazla
vaktini yolda harcamak demek.
Üstelik de Nahl Suresi 8.ayette eşek gibi at gibi
insanların bir yerden bir yere gitmesini sağlayan taşıtlar örnek verilerek,
Allah’ın daha neler yaratacağına da dikkat çekilir. Zuhruf 12.ayette gemileri
yaratanın Allah olduğu bildirilir (geminin gitmesini sağlayan fizik
kurallarını, mühendise aklı veren O’dur sonuçta)…Bu ayetler ışığında Allah,
insanlara birer nimet olarak uçakları, arabaları yaratacağının da müjdesini
vermiş oluyor. Bahsettiğim programda “ne var arabası olmayan da bisikleti ile
idare etsin araba istemesin veya işe 1 saat bisikletle gitsin ne var eskiden
araba da yoktu” tarzında örnekler de verilmeye devam edildi. Eskiden bisiklet
de yaygın değildi. Hepimiz şimdi eşekler ile seyahat etmeye filan mı dönelim?
Hatta yürüyerek de yolculuk etmek zorunda kalan kişiler çoktu. Benim büyük
ninem, şehirde okuyan çocuklarına her gün yiyecek götürür ve kaç km yol yürümek
zorunda kalırmış (araba gibi bir imkanı olmadığı için). Araba da, uçak da, eve
koyulan biblo da Allah’ın bizlere lütfu olarak Kur’an’da dolaylı anlatımlar ve
kelimelerle işaret ettiği ve helal kıldığı güzel nimetlerdir. Bunlardan birinin
günah olduğunu israf gereksiz olduğunu ima etmek bir Müslümanın haddi olmadığı
gibi, küçümsemek de yakışmayacaktır. Zira Allah, bu saydıklarıma ayetlerinde “güzel
nimetler” olarak işaret ederken, güzel nimetini küçümser gibi konuşmak kimin
haddine? İhtiyaçtan fazlasının Müslümana haram olduğunu ima etmek, zaten hayatta
kalmamızı sağlayan şeyler dışındaki her şeyi dışlamak demektir. Bahsettiğim
programda “karnımızı doyurmaktan başka hiçbir şeyin ihtiyacımız olmadığını
unutmamalıyız” dendi. Hatta bu söylem daha da genişletildi “ısınmamız,
barınmamız, yemek yememiz ihtiyaçlarımız, başka neye ihtiyacımız var ki?”
denildi.
Bir insan tatile gitmese de hayatta kalabilir. Lakin Allah,
yeryüzünü üzerinde dolaşmamıza elverişli olarak yarattığına da dikkat çekiyor. (Bkz:
Nuh 19-20.ayetlerde) Yani gezmemiz de tatile gitmemiz de Rabbimizin bize işaret
ettiği üzerimizdeki bir nimet. Hayatta kalmamız için temel ihtiyaçlarımız
dışındakileri elimizin tersi ile itmemiz ve temelde ihtiyacımız olmayan
güzellikleri küçümsemek Müslüman bir tavra yakışmaz. Yarattığı güzelliklere bakmamıza,
hatta hayatın başlangıcını düşünmemiz için bizi gezmeye çağırıyor Ankebut
20.ayette. Önceki yaşayan insanların bıraktığı eserlere de bakmaya, gezip
görmeye çağrılıyoruz (Bkz: Mümin 82.ayet). Yani biz bir kumsala gittiğimizde,
kuma, güneşe, gökyüzüne, yanımızdaki ağaçlara bakarken Allah’ın yarattığı bu
güzelliklere şahit olarak O’nu övdüğümüzde aslında ibadet etmiş oluyoruz. Yahut
Mısır’da Piramitleri gezerken Allah’ın ayetlerde dikkat çektiği ibretleri
düşündüğümüzde de ibadet etmiş oluyoruz. Yani, Allah’ın bu emirleri bile sırf
barınma-giyinme-yemek gibi temel ihtiyaçları yasaklayan bir anlayışa zıt, zira
bu saydığım şeyler tamamen manevi dünyamızı doyurmakla ilgili. Bir müzik CD’sine
de hayatta kalmamız için ihtiyacımız yok ama o da tamamen manevi dünyamızı
doyurmakla ilgili çünkü sosyal bir varlık olarak yaratıldık ve Rabbimiz de
bizim hayvanlar gibi sırf hayatta kalmamız için nimetlenen canlılar olarak
yaşamaya zorlamıyor.
Bahsettiğim programda “akıllı telefon yoktu, bir alo demeye
önceki telefonlar da yetiyor” dendi. Bu cümlede fark ettiyseniz, her ay yeni
telefon almak, sürekli bir üst çıkanı için hırslanmak eleştirilmiyor… Akıllı
telefon, internet kullanmak ve pek çok internet üzerinden yapılan işi kolayca
yapmak demektir. Bu imkanları hele ki bir Müslüman, Allah yoluna çağırmak için
kullanıyorsa büyük nimet demektir. Diyelim Allah yoluna insanları çağırmak için
kullanmıyor, sırf ekran görüntüsünün kalitesini arzuluyor, kaliteli görüntüde
videolar izlemek istiyorsa, yazının başında verdiğim süslerin helal olduğuna
değinen ayeti düşünürsek, kimin haddine olur, sanki akıllı telefon kullanmanın
israfa girdiğini söylemek? Aslında bahsettiğim programda bu örnekler bir yandan
da “hep elimizdekinden daha iyisini isteyerek mutsuz olmak, elimizdekine
şükretmemek” anlamında da verildi. Bu söyleme sonuna kadar ben de katılıyorum
elbette ama bunların kullanılmasının bir nevi ihtiyaç dışına çıkarak israf
olduğu imalarına, ayetler ışığında katılmam mümkün değil. Bu şekilde, her yeni
çıkan teknolojik yeniliği, Allah’ın yeni ve güzel nimeti değil de gereksizlik
olarak nitelendirirsek, “uçak yokken araba vardı” “araba yokken bisiklet vardı”
şeklinde yenilikleri eleyerek ve bu yenilikleri kullanmanın gereksiz olduğunu
iddia etmeye gidersek, mesele sadece “hayatta kalmamızı karşılayacak maddi
şeyler edinmek” ise ilk uygarlıklar gibi sadece bir yerlerimizi örtecek 2-3
kumaş ile topraktan yapılan çanak çömlek ile, hatta basit barınaklarda yaşamak gerektiği
sonucuna varmalıyız. Zira bu şekilde de temel ihtiyaçlarımız karşılanmış
oluyor.
Eğer ki bir kadına, “4.ruju alma, onun yerine bir fakir
doyurman daha hayırlı olur” diyeceksek başka (burada kaba taslak bir örnek verdim herkesin imkanı başka) ama eğer o kadın o 4.ruju da
kullanacaksa o ruju almasının günah olduğunu söyleyemeyiz. Eğer aldığımız bir
şeyi kullanmıyorsak, o şeyin kullanılmadan çöp olmasına sebep oluyorsak
yaptığımız israf olur. Aldığımız 1 bibloyu hiç sergilemeden, kendi gözümüzden
de uzak tutup karanlık bir dolap altında saklıyorsak bu israf olur. 10
gömleğimizin 10’unu da giyiyorsak bu israf değildir ama aldığımız gömleği
dolapta unutuyorsak ve kullanmıyorsak bu israftır.
Zira Allah da ayetinde “yiyin için fakat israf etmeyin”
(Araf-31.ayet) diyor, yiyeceğimiz lokmanın miktarına veya pahalılığına değinmiyor.
Örneğin avokado pahalıdır, daha ucuz ve onunla aynı besin değerinde meyve yiyin
gibi bir yönlendirme yapmıyor (Allah bu bahsettiğim örneği ayetlerdeki
anlatımlarla anlamamızı sağlayabilirdi, bu sonucu çıkarabileceğimiz bir ayet
yok, mesela yemek yiyeceğiniz zaman pahalı yemek yemeyin demiyor)
1 LOKMA 1 HIRKA İLE YAŞAYAN PEYGAMBER ANLATISI NE KADAR
DOĞRU?
Son Peygamberin 1 lokma 1 hırka ile yaşadığı, eşlerinin sefalet
içinde yaşadıkları da bazı din hocaları tarafından iddia edilir. Oysa Kur’an’a
baktığımızda 1 hırkası olup sürekli onu yama yapan, eşlerinin düzgün yatacak
yeri bile olmayan fakir bir Peygamber anlatısı değil, tam tersine fakirken
zengin edilmiş bir Peygamber anlatısı vardır (Duha 8.ayet). Şöyle bir iddiada
bulunan olabilir, “zengindi ama fakir gibi yaşıyordu, tüm parasını başkalarına
dağıtıyordu” şeklinde… Basit bir örnekle bu iddiayı da geçersiz kılabiliriz.
Ahzab Suresi 53.ayette “Peygamberin evleri” diye bir ifade vardır, yani
Peygamberin 1 göz odası veya 1 evi olmadığı gibi, 1 den fazla evi var. Yani
Peygamberin her şeyin en azıyla idare ettiği, tüm ailesini kısıtlı bir şekilde
yaşattığı iddiasını da bu ayet yerle bir etmiş oluyor. Üstelik bize sadece Son Peygamber
örnek olarak gösterilmiyor ki, tüm Peygamberler örnek kişiler olarak ve eşit
derecede önemli tutularak tanıtılıyor (Bkz: Bakara 285). Kur’an’da atlara ve
heykel gibi süs eşyalarına düşkün olan, ihtişamlı bir sarayda yaşayan Süleyman
Peygamber gibi bir örneklik de var (Bkz: Sebe 13.ayet ve Neml 44.ayet). Hatta
öyle ki, Süleyman Peygamberin kendisinden başka kimseye nasip olmayacak
üstünlükte bir mülk için dua ettiği de geçiyor (Bkz: Sad 35).
Şunu da belirtelim, elinde imkanı çok olanlar bu imkanları başkalarından
yararlandırmaya, diğer insanların bu güzel nimet ve imkanlardan mahrum
olmamalarını sağlamaya çağrılıyor elbette. (Bkz: Nahl 71.ayet) Nimetlerden
yararlanmak elbette kötü değil ama bunu yaparken ne kadar diğer insanların da
bu nimetlerden yararlanmaları için maddi manevi çaba gösteriyoruz, elbette bu
soru hepimizin kendi vicdanlarımıza sorması gereken bir soru. Üstelik de geç
olmadan bir şeyler yapmamız gereken bir konu. Hele ki rahat yaşayan insanlarsak, fazla parası olanlardansak ve harcadığımızla, yaptığımız yardım arasında büyük bir uçurum varsa, Nahl
Suresi 71.ayet ortada, açın okuyun… Kaç gömleğiniz var bilemem ama, Ahirette imkanımıza göre kaç fakirin üzerine kaç gömlek giydirdiğimiz önemli. Lakin
bunu yaparken de, kendimizi sefalete fakir bir hayata mahkum etmemizi istemiyor
Rabbimiz: Eli sıkı olma, onu büsbütün de
açma. Yoksa, kınanır ve çaresiz kalırsın. (İsra, 29.ayet)
Yani, imkanı olmasına rağmen kendisini fakir-sefalet içinde
bir hayata mahkum eden, sadece 1 lokma 1 hırka ile idare eden, eşlerine yatacak
yatak alma imkanı varken sıkıntı çekmelerine sebep olan (üstelik Allah'ın Kuran'da emrettiği erkek, eşinin maddi manevi rahatını gözetmekle sorumlu tutuluyor), UYDURMA PEYGAMBER
ANLATISINDAKİ GİBİ bir yaşam da övülmüyor Kur’an’ımızda.
Ayrıca yazılarımı http://www.allahateslim.com/ adresinden de okuyabilirsiniz.