Her kitapçıda, internette, televizyonda, İslam’la
harmanlanarak öğretilmeye çalışılan Spiritüal inançların çalışmalarına denk
gelmişsinizdir. Spiritüal yaşam felsefesi denilen bu inancın öğretilerinden en
meşhurları da melek kartlarına günün-geleceğin nasıl olacağı hakkında danışmak
ve gündelik yaşam içinde her türlü sıkıntı-istekle alakalı meleklere çağrıda
bulunup yardım isteyerek “olumlama” yapmak, türlü maddi nesnelerle (tütsü, nar
bitkisi gibi) cümleler eşliğinde ritüeller yapıp evin bereketini sağlamak yahut
bu ritüellerle zenginliği, eşin bağlılığını çağırmak. İşte tüm bu saydığım
fiiller, şuanda Spiritüal yaşam koçları(!) tarafından insanlara öğretilmeye
çalışılıyor. Bir Müslümanın yaşam koçu, Peygamberlerdir. Onların yaşam
koçluğuna uymak ilettikleri vahiy yoluyla olabilmekte ve şuanda Son Kitap
Kur’an-ı Kerim olduğu için tek güvenilir vahiy rehberimiz Kur’an’dır. Bakalım
Kur’an tüm bu Spiritüel inançların bize aşılamaya çalıştıklarına nasıl bakıyor?
Melekleri
Çağırma, Meleklere İstek İletme, Meleklerden Yardım Talep Etme
İsmine “olumlama” deseler de, temelde meleklere çağrı ve
seslenme yoluyla sıkıntı ve istekte bulunma anlamına gelen bu inanç aslında
İslam’da dua etmenin anlamına eş değerdir. Dua etmek demek sıkıntı ve istekleri
Allah’a iletmek için çağrıda bulunmak demektir. Spiritüal koçların öğretisi
içinde büyük yer kaplayan meleklere çağrıda bulunma ritüeli, dua etmek kelimesi
yerine “olumlama” ismi koyularak Allah’a değil meleklere yapılmaya
yöneltilmiştir.
İslam’da dua/yakarış sadece Allah’a yapılır ve yalnızca
Allah’tan yardım istenir. Evet, etrafımızda özel işler için görevli melekler
vardır, amma velakin, ancak Allah’ın emri ile hareket ederler. Düz mantıkla,
melekleri yöneten kimse, onlardan üstün olan kimse O’nun yardımını sağlamak en
akılcı hareket olacaktır. Dahası, Kur’an’a göre Allah’tan başkasına yakarıp
onlardan yardım dilemeye kalkmak şirktir. Şirkin alasıdır hem de. Çünkü,
Kur’an’a göre Allah’tan başkasından yardım talep etmek, Allah’tan başkasına
yakarış insanı şirke sürükler.
Allah'tan başkasını çağırmak, onu Allah yerine koymak anlamını taşır. Bunun da Allah'a ortak koşma (şirk) olduğunu görmemiz mümkün.
Allah'tan başkasını çağırmak, onu Allah yerine koymak anlamını taşır. Bunun da Allah'a ortak koşma (şirk) olduğunu görmemiz mümkün.
Bakın, Kur’an ayetleri apaçık bir şekilde duanın kime
yapılması gerektiğini söylüyor. Dua (yakarış/iletişim/istek/yardım talebi/çağrı)
yalnızca Allah’a yapılmalıdır:
Gerçek
dua yalnız O’na yapılandır. O’nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara
hiçbir şekilde cevap veremezler. (Rad Suresi, 14.ayet)
Yalnız
senden yardım isteriz! (Fatiha Suresi, 5.ayet)
Rad Suresi 14.ayette görüldüğü gibi Allah dışında
yalvarılanlar/çağrılanlar asla ama asla cevap veremez. Yani duayı (çağrıyı)
işiten ve onun gerçekleşmesini sağlayan dolayısıyla başvurulması gerekli mercii
Allah’tır. Allah da başkasına dua etmeyin (çağrıda bulunmayın) diyor. Yani o
tatlı olumlamaları Allah’a yapmanız buyruluyor. Küçük büyük istek diye
çekinmenize gerek yok. Çünkü Allah her an bizimle ve en ufak detaylarla
ilgilenmektedir. Üstelik duamız kadar önemli olduğumuzu da bildiriyor.
Allah’ın her an bizimle tek tek ilgilenmekte olduğuna dair
yazdığım bir yazı:
Duanız
olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Furkan Suresi, 77.ayet)
Görüldüğü gibi, küçük-büyük ne konuda olursa olsun, Allah’a
sığınıp O’na çağrıda bulunmamız, aslında bizim Allah katındaki değerimizi
arttırıyor. Yani otobüste kalabalıktan, trafikten sıkılıp Allah’tan kolaylık ve
sabır istedik diye, Allah’ı boş yere meşgul etmiş olmuyoruz. Çünkü O’nun
kudreti her şeye yetiyor, üstelik Allah’ın bizden “ufak şeyler hakkında dua
etmeyin” diye bir talebi yok. Tam tersine, ne kadar kendisine çağrıda bulunur,
ne kadar kendisi ile sürekli iletişim halinde olursak, ne olursa olsun
kendisine sığındığımız anlamını taşıyan bu durum aslında bizim kulluk
derecemizi yükseltiyor. Her konuda, ne olursa olsun dua etmemiz konusunda bize
yol gösterilmiş.
Spiritüalizm adı altındaki tehlikeli işlerle
uğraşacağınıza, anlayarak Kur’an okuyun ve anlayarak güzelce namazınızı kılın.
Hem de Türkçe kılın. Anlayarak kılın. Anladığımız dilde namaz kılmanın gerçek
sünnet olduğu hakkında detaylı bir yazı yazmıştım: http://evrendepinar.blogspot.com.tr/2016/10/turkce-namaz-klnabilir-mi-kuranda-rekat.html
Bir de bu melek çağırma olayının Peygamber çağıran
versiyonları, Peygamberin ruhunun koşup kazada savaşta yardım edeceğini, “Yetiş
ya Muhammed” diye Peygamberden sıkıntı anında yardım talep edenleri, evliya gördükleri
kişilerin ruhunu çağıranları mevcut. Rad Suresi 14.ayete bakarsanız, çağrı
sadece meleklere yapıldığında tehlikeli değil Allah’tan başka kime yapılırsa
tehlikeli.
Ehli-sünnetin içinde de Peygambere salavat getirdikçe ciddi
ciddi Peygamberin onlara Din Gününde şefaat edip kurtaracaklarını sananlar
mevcut. Salavat, Şefaat, Allah’tan Başkasına Yakarma, Allah Dışındakilerden
Yardım Umma, Allah Dışındakileri Çağırma konuları hakkında şu yazıyı yazmıştım: http://evrendepinar.blogspot.com.tr/2014/03/allahn-berisindekilere-yakarmak.html
Nasıl dua etmeliyiz, Aracısız dua etmek hakkında şu yazıyı
yazmıştım: http://evrendepinar.blogspot.com.tr/2016/05/nasl-dua-edelim-allah-ibadetlerimize.html
Şeytan, insanları mistik gelen konular üzerinden saptırmaya çalışıyor. İnsanlara, bu tarz gizemli görünen alemler üzerinden
konuşanlar, mistik ritüeller yaptırmaya çalışanlar şeytan tarafından cazibeli
gösterilmeye çalışılıyor. Eğer ki Alemlerin Rabbinin gönderdiği Kitabı rehber
edinmezsek, böyle sapkın şeyleri cazibeli bulup onlara kendimizi kaptırmamız
normal. Halbuki, müminler üzerinde şeytanın hiçbir şekilde saptırma gücü
yoktur. Biz mümin olmaya gayret gösterirsek, şeytan bizi hiçbir felsefeyle
hiçbir olayla kandıramaz:
Şüphe
yok ki, onun (şeytanın) iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde
sultası (yaptırım gücü) yoktur. (Nahl Suresi, 99.ayet)
Şeytan, kötülükleri ve fena iğrençlikleri, süslü ve güzel göstermeye çalışır. Üzerinde sultasını kurduklarına karşı başarır da. Ama, müminleri kandıramaz. Müminler, o işlerdeki çirkinliği ve şeytanın kandırmacasını hemen görür.
Muhakkak, o takva sahibi olanlara şeytandan bir vesvese/musibet dokunduğu zaman, onlar Allah'ı tezekkür ederler ve hemen gerçeği görürler. (Araf Suresi, 201.ayet)
Şeytan, onlara, yaptıklarını süslü gösterdi. (Nahl Suresi, 63.ayet ve Ankebut Suresi, 38.ayet)
Şeytan, kötülükleri ve fena iğrençlikleri, süslü ve güzel göstermeye çalışır. Üzerinde sultasını kurduklarına karşı başarır da. Ama, müminleri kandıramaz. Müminler, o işlerdeki çirkinliği ve şeytanın kandırmacasını hemen görür.
Muhakkak, o takva sahibi olanlara şeytandan bir vesvese/musibet dokunduğu zaman, onlar Allah'ı tezekkür ederler ve hemen gerçeği görürler. (Araf Suresi, 201.ayet)
Şeytan, onlara, yaptıklarını süslü gösterdi. (Nahl Suresi, 63.ayet ve Ankebut Suresi, 38.ayet)
İnternette bu sapkın öğretilere kapılanlar bütün güzel
olayları meleklere dua edip cevap almalarına bağlamış. “Dolmuş çok kalabalık oluyor biri yer verse” isteği ile meleklere çağrıda bulunan bir kadın, dolmuşa biner
binmez birinin kendisine yer vermesini meleklerin yardımına bağlamış. Olumlamam
işe yaradı, diye düşünmüş. Halbuki, Kur’an penceresinden bakarsak, o kadına
dolmuşta yer bulmasını sağlayan Allah’tır, melek değil. Kendisi bu olayı
meleklere bağlıyor sadece. Başımıza iyi-kötü her türlü olay geliyor ve bunların
hepsi Allah’ın izin vermesi yoluyla gerçekleşiyor.
Unutulmamalı ki, Allah
aklımızı kullanmamız için bizi bazen lütuflandırarak bazen sıkıntılar yoluyla
da imtihan eder. Allah zulmedici değildir aslında: http://allahvar.blogspot.com.tr/2012/04/allah-kullara-eziyet-eden-kotu-biri.html
Meleklere böyle bir çağrının üzerine isteğin gerçekleşmesi,
tamamen o insanın aklını kullanıp sorgulaması yönünde bir imtihan olabilir.
Şeytanın saptırma çabası sonucu, tamamen Allah’ın verdiği bir lütfu o kişi
meleklere bağlıyor olabilir. Unutulmamalı ki Şeytanlar da insanlara vahiy
bildirmektedir. Yani, eğer ki biz aklımızı Allah’ın indirdiği rehberin
çizgisinde kullanmazsak, şeytan bizim üzerimizde rahatlıkla vahiyler yoluyla, biz farkına varmadan, üzerimizde sultasını kurabilir. Bunu bazen biz
farkına varmadan fısıltılar, başkalarından duyma sözler yoluyla yapar, türlü
olaylar üzerinden de saptırıcı vahyini bize iletebilir. Bazen bu vahyi, sapmış kullar
üzerinden yapar, yani bizim sözünün cazibesine kapıldığımız Spiritüel koçlar
bizlere sapkın felsefeleri aşılayan, şeytanın dostları konumunda.
Muhakkak
ki şeytanlar, kendi dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için vahyederler.
Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müşriklerden olursunuz. (Enam
Suresi, 121.ayet)
Şeytan vahyini, İslam hocası kimliği altında görünen
dostlarını kullanarak yani evliya olarak adlandırılan şahsiyetler üzerinden de
elbette yapabilir. Bu yüzden müminler aklını kullanmalı, Allah’ın Kitabını
kendilerine rehber edinerek her sözü Kur’an süzgecinden geçirmelidir.
İnternette meleklere çağrıda bulunma öğretisine sapmış
insanların tecrübelerini okudum. Her şeyi meleklerin çağrılarını
işitmelerine bir delil olarak görmüşler. Spiritüel öğretiler bazı nesneleri bu
konuda sembolleştirmiş, kuş tüyü de bunlardan biri. Kuş tüyünü meleklerin bize
bir işaret olarak gönderdiğini düşünüyorlar (gerçekten çok akıllıca(!), dünya
üzerinde milyarlarca kuş tüyü var. Her an her yerden kuş tüyü üzerimize
düşebilir. Ayrıca milyarlarca kuş tüyü meleklerin bir işareti değil, Allah’ın
yaratılış kudretinin delili).
Bir kadın, melek çağırma olaylarını saçma bulmuş,
daha sonra merak edip Spiritüel kitapları okumuş, kitaplığını karıştırırken kuş tüyü bulmuş. Daha sonraki gün evine giderken
apartmanının kapısında kocaman bir kuş tüyü bulmuş. Bunların hepsini meleklerin
“senin yanındayız” anlamında ilettiğine inanıyor. Halbuki, başta söylediğim
gibi, zaten Allah tarafından türlü işler için görevlendirilmiş melekler
çevremizde yer almakta. Bir lütuf, kolaylık, bir nimet, bir yardım mı bize
iletildi hepsi Allah’tan. Ayrıca böyle kuş tüyü buldum gibi olayları neden
Allah’ın imtihanına yahut şeytanın sapkın vahyini fısıldama çabasına bir delil olarak görmüyorlar?
Yardım çağrılarına karşılık, üzerilerine hayırlarına koşmak için meleklerin indiğini düşünenler -ki onlar lütufları meleklerin çağrılarına cevap vermelerine yordukları müddetçe bu durum onlar için hayırlı olmayacak- acaba üzerilerine toz pembe hayallere sürükleyerek saptıran şeytanların inmediğinden eminler mi?
Şeytanların, kimin üzerine indiğini size söyleyeyim mi? Onlar, her yalancı günahkarın üzerine iner. Onlara kulak verirler, onların çoğu yalancıdırlar. (Şuara Suresi, 221, 222, 223.ayet)
Yardım çağrılarına karşılık, üzerilerine hayırlarına koşmak için meleklerin indiğini düşünenler -ki onlar lütufları meleklerin çağrılarına cevap vermelerine yordukları müddetçe bu durum onlar için hayırlı olmayacak- acaba üzerilerine toz pembe hayallere sürükleyerek saptıran şeytanların inmediğinden eminler mi?
Şeytanların, kimin üzerine indiğini size söyleyeyim mi? Onlar, her yalancı günahkarın üzerine iner. Onlara kulak verirler, onların çoğu yalancıdırlar. (Şuara Suresi, 221, 222, 223.ayet)
Allah, biz aklımızı sapkın şeylere teslim edersek,
Allah’ı hatırlamaz, Allah’ın Kitabını rehber edinmezsek, sapkın şeylerin içinde
pisliğe/yanlışa saptığımızda, Allah bizi bunların peşinde sürüklenebileceğimiz
olaylarla sınar.
Bu
Allah’ın hidayetidir. Dileyen kişiyi onunla hidayete ulaştırır. (Zümer Suresi,
23.ayet)
Allah
pisliği, aklını kullanmayanların üzerine yağdırır. (Yunus Suresi, 100.ayet)
Aklımızı kullanmak ve Kur’an’ı kılavuz edinerek hidayete
ulaşmayı istemek görüldüğü üzere bizim elimizde. Bazen Kur’an’da Allah dilediğini
saptırır gibi ifadeleri, irademizi elimizden aldığı yönünde anlayanlar çıkıyor.
Oysa, bu anlayış Kur’an’ın pek çok ayeti ile çelişmektedir. Biz cinsiyet, doğduğumuz
yer-zaman gibi şeyleri belirleyemeyiz. Ama, Allah düşünelim diye bize akıl,
gözler, kalp verdiğini söylüyor. Yani kalbimizi ve aklımızı irademiz ile
yönlendirip çalıştırmak bizim elimizde. Tüm bunları gerçekleştirmemiz haliyle
Allah’ın izin vermesi yani dilemesi/onaylaması yolu ile gerçekleşiyor. Allah’ın
irademiz ve imtihanımız konusundaki olaylar hakkındaki dilemesini bu yönde
alırsak, ayetleri daha kolay anlarız. Ayrıca, Kur'an'ı anlayarak okuyan bir mümin, başına gelen şeylerin sınanma aracı olduğunu bilir. Olaylara imtihan oluyorum gözüyle bakar.
Siz, eğer ki isteğinizi gerçekleştirenin melek olduğunu 1
defa sanarsanız, 2.si 3.sü gele gele bir de bakmışsınız onların kulu olmuş,
onları Allah’tan daha çok sever, Allah’tan daha çok onlara sığınır (hatta Allah
yerine onlara sığınır) olursunuz!
Ve
Allah, size melekleri ve peygamberleri Rabbler edinmenizi emretmez. Siz,
Müslümanlar haline geldikten sonra küfrü mü emreder size? (Ali İmran Suresi,
80.ayet)
Cehennemin, alemlerin Rabbi Allah ile başka bir şeyi eşit tutanlarla dolu olacağı Şuara Suresi 98.ayette bildirilmiş.
Cehennemin, alemlerin Rabbi Allah ile başka bir şeyi eşit tutanlarla dolu olacağı Şuara Suresi 98.ayette bildirilmiş.
Çok eskiden, Kur’an’ı yeni okumaya başladığım zamanlarda bu
ayeti okuyunca “Kim melekleri Rabb edinir ki?” derdim, sonradan bu Spiritüel
öğretinin melekleri, Allah yerine koyan sapkın inancı gördükçe anladım, bu
ayetin iniş sebebini.
İNANÇLARA
KARŞI KUR’AN’I DELİL GETİRMEK
SORU İnançlara karşılık Kur’anı delil getirmek
ne kadar akılcı bir yaklaşım ki, meleklere tapınma gibi ayrı bir din niye
olmasın? Ben belki melekleri tanrı edinmek istiyorum, meleklere tapma dinine
inanıyorum. Gibi sorular akla gelebilir.
Öncelikle spiritüel inanç, öğretilerini İslam maskesi
altında sunarsa (ki Kur’an’da melekler için şöyle denilmiş gibi sözlere
başvuruyorlar) bir Müslümanın gerçekte Kur’an’ın ne dediğini açığa çıkarmaya çalışması çok normal. Benim yapmaya çalıştığım da bu.
1. Bu tamamen Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna inandıktan
sonra, Kur’an’ın diğer konular hakkındaki beyanını delil edinmekle alakalı bir
durum. Bu konu da apayrı bir yazının konusudur. Kimi bu inancı, Kur’an’daki
ahlak anlayışının tutarlılığı ve güzelliği, hukuksal ayrıntılar, sosyolojik ve
psikolojik delillere şahit olarak, matematiksel kusursuzluğuna şahit olarak,
bilimsel delillere şahit olarak, içsel ayetleri ile uyumluluğuna şahit olarak
sağlar. Kimi doğadaki kozmolojik delillerle Kur’an’ın anlatısını ve Kur’an gibi
bir kitap olmayışını, ayetlerin kendi içlerindeki felsefi tutarlılıkları delil
edinir; kimi ise tüm bunlara kulak tıkar.
2. Felsefi açıdan, peri/ejderha/su bükücüsü gibi fantastik
karakterleri hayal etmekle TANRI VASFINDA bir karakterin varlığını hayal etmek
aynı şey değildir. Kişi, kainat delillerine bakarak bir Tasarımcının varlığının
olması gerektiği sonucuna varabilir. Ve Tasarımcının tutarlı bir Tasarımcı
olması için, Yaratılmamış, Başlangıcı-Sonu olmayan gibi vasıflara sahip olması
gerektiği sonucuna varabilir. Buna İster Tanrı ismi versin, ister God desin,
ister başka bir isim koysun, bu o Tasarımcıyı, Kur’an’ın bildirdiği Allah’ın
özelliklerine eşitler. Bu açıdan, peri gibi hayali bir karakter, tanrıyla denk
olmayan özelliklerle hayal edilmiş fantastik bir ürün olur. Melek ise
özellikleri Allah’a eşit olmadığı müddetçe zaten YARATILMIŞ BİR ŞEYİN ismi
olduğundan TANRI olması mümkün değildir. Tüm bu spiritüel inançtaki melek
kavramı da her zaman yaratılmış bir şeyi ifade eder. Eğer melek = Allah
diyecekseniz, sadece Tanrının ismini sadece melek yapmış olursunuz. (misal tüm meleklerden üstün olan bir melek/ diğer tüm melekleri yaratan bir melek inancında aslında tanrının ismi melekle değişmiş oluyor) Bu durum da, sizi gene, Tanrının gerçekte bize hangi yollarla doğruyu gösterdiğini sorgulama
çabasına (mevcut delillere, kutsal kitapları incelemeye, doğada delil aramaya)
götürür. Birden fazla meleğin tanrı olduğuna inanıyorsanız, çoktanrıcı
olursunuz, çoktanrıcılık da bir sürü felsefi çelişkiyi beraberinde getirir. Aslında
çoktanrılar edindiğimizde her bir tanrı, tanrı özelliklerini kaybetmeye
başlıyor. Çoktanrıcılıkta üzerimizde tek başına söz söyleme ve hakimiyet kurma kabiliyetini kaybeden tanrıcıklar aslında tanrı özelliklerini kaybetmeye başlamış anlamını taşıyor. Yani, bu durumda kudretleri sınırlı olduğu anlamına geliyor. Tanrı olma özellikleri eksik oluyor. Kudreti noksan olan bir şeyin de tanrılığı tartışılır. (Tanrı olmada eksiktir, tanrı olamaz) Kuran'da da tüm bu gerçekle bire bir paralel olan bir mesaj mevcuttur. Tüm bu yaratılışı "ortak bir kararla yaratılışı oluşturan ve kontrol eden tanrıların bunları ortaklaşa idare etmeye çalışarak kudret ve hakimiyet çatışmaları yaşayacakları" delili ile karşı çıkar zaten. (Bkz: Enbiya Suresi, 22.ayet) Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
3. Spiritüel inançlar, kendi öğretilerini hangi yollarla
kanıtlamaya çalışıyor? Bunun mantıksal delilleri de sorgulanabilir. Kur’an’ın
kusursuzluğu ile Spiritüel öğreti kıyaslanarak, kişi hangisinin daha tutarlı ve
akla yatkın olduğunu seçebilir. Benim de amacım Kur’an’ın akla yatkınlığını
göstermek.
Melek
kartı diye (spiritüel koçların bizzat kendi elleriyle yazması) bir şey
oluşturmuşlar. Bu kartlar yoluyla aslında falcılık yaparak gayb bilgisi almaya
çalışıyorlar. Halbuki Kur’an’a göre gaybı (geleceği) yalnızca Allah bilir. Son
Peygamber bile, gelecekte bize ve kendisine ne olacağını bilmez. Üstelik falcılık da büyük
günahtır.
Ben diğer
peygamberlerden farklı değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum. (Ahkaf
Suresi, 9.ayet)
Göklerde ve yeryüzünde,
Allah’tan başka kimse gaybı bilemez. (Neml Suresi, 65.ayet)
Maide
Suresi 90.ayette fal oklarının (ve el ezlamu) şeytan işi pislik olduğu da
bildirilmiş.
NESNELER ARACILIĞI İLE
YAPILAN RİTÜELLER: BÜYÜ
Yazının
başında da dediğim gibi türlü nesneler (tütsüler, ipler, sözler, duvara yatağa
eve yerleştirilen objeler) aracılığıyla bazı istekleri gerçekleştirmek yolunda, ismine büyü demeseler de büyü yapıyorlar. Bunun içinde bazen bazı sözler
söyleyerek evin içine tütsü, tuz, bazı taşları yerleştirmek gibi ritüeller; kağıdın içine
resim koyup türlü sözler söyleyip bağlayarak duvara asmak gibi ritüeller yer
alıyor. Bunları televizyona çıkıp insanlara nasıl yapacaklarını baya baya anlatıyorlar.
Yani, bazı
nesnelerden ve bu ritüellerden kendilerince çıkar sağlamak için medet umuyorlar.
Halbuki, Allah’tan başka hiçbir şey, hiçbir nesne, hiçbir ritüel bize yardım
edemez. Bu büyülerin gerçekleştiğini sanmamız, ya da gerçekten gerçekleşmeleri
tamamen Allah’ın bizi imtihan etme aracıdır. Şeytan bazen de bu tarz olaylarla
bize vahiy gönderek, sanılara sürükleyerek, büyüye daha da çok sapmamız için üzerimizde sultasını inşa
eder.
Elbette onu (büyüyü/sihri) satın alan
kişiler için ahirette bir nasip yoktur. (Bakara Suresi,
102.ayet)
Büyücüler (sihirbazlar)
nereden gelirlerse gelsinler kurtuluşa eremezler. (Taha Suresi, 69.ayet)
İşin
kötüsü, bu büyü ritüelleri sadece spiritüalist inançlar üzerinden değil, bizzat
her evde bulunabilecek Yasin Suresi gibi dua kitaplarının arasına iliştirilen “bilmem ne
duasını bilmem kaç defa okursan şu gerçekleşir, pirince bilmem ne duasını
okuyup içersen şöyle olur, ipin üzerine bilmem ne hazretlerinin kerametli
duasını 93 defa okuyup evine asanın şu isteği olur” tarzı laflarla insanlar
büyüye davet edilmektedir. Gerçekte ise ne ezbere bilmem kaç defa anlamını
bilmediğimiz dualar okumak ne de pirince dua üfleyip yemek bize hiçbir
başarının kapısını açmaz: http://evrendepinar.blogspot.com.tr/2014/04/haydi-arkadaslar-ezbere-sure-okuyarak.html
KUR’AN’IN BİLDİRDİĞİ
ALAMET
Allah,
bize doğru olanı gösterenlerin işaretlerinden birinin de, bizden ücret talep
etmemeleri olduğunu bildirmiş. Kur’an göre doğru yolu gösteren kişi, bu yaptığı üzerinden para kazanmaz. Oysa, bu spiritüel koçlar kitaplarından, düzenledikleri melek
terapilerinden, sattıkları melek kartlarından yani yaptıkları her işten ötürü
para talep ediyorlar.
Sizden herhangi bir
ücret istemeyene uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar. (Yasin Suresi,
21.ayet)
Buna karşılık ben
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak Alemlerin
Rabbidir. (Şuara 109, 127, 145, 164, 180. Ayetler Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb
Peygamberlerin sözü)
Görüldüğü
gibi doğruya çağıran Peygamberler de ücret istememiştir. Doğruyu gösterenlerin
ücret istememeleri alamettir. Bu ayetler boş yere bildirilmedi elbette.
Kur’an’da, doğruya çağıranların ücret istemediğine dair bir sürü ayet var
görüldüğü üzere. Gerçek yaşam koçları ücret istemez çünkü, onlar kalpten ve
aklen bize karşı samimilerdir ve gerçekten dost edinilmeye layıktırlar.
NAMAZ ÜCRETSİZDİR VE EN
BÜYÜK TATMİN ARACIDIR
Meleklere
danışmanın yani melek terapisinin maliyeti: 200 tl.
Hissi:
hihiihi yaşasın her şey toz pembe, Allah yerine melekten isteyeyim ehuhuhu
canım meleklerim.
Namaz
terapisi: Ücretsiz
Hissi:
Paha biçilemez. Çünkü, Rad Suresi
28.ayet: Gönüller ancak Allah’ın zikriyle tatmin bulur.
Emeğinize sağlık, bir şey sormak istiyorum,'' Melek Terapisi '' ifadesi size mi ait yoksa spiritüele verilen isim mi bu şekilde ?
YanıtlaSilSelam :)
YanıtlaSilmelek terapisi ifadesi bana ait değil, spiritüalist koçlar böyle bir isimle uydurma bir ritüel oluşturmuşlar.
sevgiler.
Anladım, ben yüksek lisans öğrencisiyim ve konu ilgimi çekti bununla ilgili bir çalışma yapmayı tasarlıyorum da eğer size ait bir kavramsa izin isteyecektim, açıklama için teşekkür ediyorum, sağlıcakla kalın...
YanıtlaSilBaşarılar diliyorum Allah'ın izniyle :)
SilMerhaba
YanıtlaSilKuran ve din hakkında araştırma yaparken önceki öğrendiklerimizden bağımsızlaşıp küçük bir çocuk mantığıyla olaya yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum bazen. Pek mümkün olmuyor kafayı sıfırlamak ama sanırım en temizi de bu. 15-16 yaşlarındaydım bir arkadaşım bahsetmişti bu meleklerden, kartlardan falan ona da arkadaşı bahsetmiş. Hatırladığım kadarıyla anlatmak istiyorum. Sizin de yazıda bahsettiğiniz gibi kuş tüyü bir işaret oluyordu. Onu bulunca alıp dilek tutup Mikail'den bişiler isteniyormuş. Benim aklıma pek yatmamıştı Mikailden istemek. "Allah varken niye Mikail?" gibi bişi sormuştum. Öyle daha iyi oluyormuş Mikail götürünce(!) Bahçede kuş tüyü görünce arkadaşıma heyecanla bahsetmiştim ama hala aklıma yatmıyordu bu durum. Hani yakınlarınızla ortak bir paylaşımda bulunmak, ortak bir konuda konuşmak istersiniz ya o yüzden öyle heyecanla anlatmıştım. İşin komiği evin yakınında güvercin besleyen biri vardı yani bahçede kuş tüyü o kadar normal bir durum ki... Yine bir seferinde arkadaşımla dilek tutup Mikail'e gönderecek olduk ama ben beceremedim, içimden "Allah'ım bu bana pek mantıklı gelmiyor." gibi bişi demiştim. Eğer Mikail değil de Cebrail deselerdi belki daha kolay kabul ederdim. Hani 4 büyük meleğin de en büyüğü Cebrail diye öğreniyoruz ya, o nedenle. Sonra "Bu durum insanı kuş tüyüne şartlandırıyor, durduk yere anlam yüklememize sebep oluyor." falan diyerek vazgeçmiştik bundan. Bikaç günlük hevesti bizim için yani. Ama düşünüyorum da Kuran'dan haberim olmadığı bi zamanda böyle bi tepki ortaya koymak güzel bir şey.
Benzer bir içsel tepki mezhepler için de olmuştu küçükken. Diyordum kendi kendime "Tamam; Kuran Allah'ın vahyi, hadisler de peygamberimizin sözleri (hadisler hakkında da bilgim yoktu) bunları dini kaynak olarak görelim ama mezhepler niye?" Falan mezhebe göre, filan imama göre gibi ifadeler, mezheplerin aslında bazı imamların görüşlerine göre şekillenmiş olması beni rahatsız ediyordu.
Büyüdük ve bu saflık yerinde durmuyor ama keşke koruyabilsek.
Bu arada bir hata var yazınızda SORU kısmında "Gibi bir sorular akla gelebilir." Buraya düzenleme gerekiyor.
Allah razı olsun öyle bir zamanda denk geldi ki sayfan evet bence gerçek mucize bu
YanıtlaSil"Şeytan bazen de bu tarz olaylarla bize vahiy gönderek, sanılara sürükleyerek, büyüye daha da çok sapmamız için üzerimizde sultasını inşa eder." Şeytandan vahiy gelmez, vahiy sahibi tek Allah'tır. Lütfen bu hatayı düzeltin, mesela şeytan "ilham" verir deyin.
YanıtlaSilEnam 121.ayette şeytanın kendi taraftarlarına fısıldaması vahyetmesi geçmekte. Başka başka ayetlerde de bu geçiyor. İlham verme dediğiniz olay başka bir olay. Baya baya söz söylüyor şeytan ayetlere göre kendi taraftarlarına.
YanıtlaSil