Allah, dinen gerekli ve sorumlu olduğumuz her şeyi, türlü örneklerle açıkladığını Kur’an’da bildirmiştir. Bunu kimi zaman kıssalar aracılığı ile, kimi zaman benzetmeler yaparak, kimi zaman hukuki bir yöntem üzerinden dolaylı anlatımlarla yapar.
Andolsun, biz bu Kuran’da her şeyi misallerle (örneklerle) açıkladık. İnsansa daha çok, münakaşa edici oldu. (Kehf Suresi 54.ayet)
Nisa Suresi 6.ayette, özel olarak yetimin malından yararlanabilen ve bu
malları geri verirken şahit tutması gereken, yetimin rüştüne ermesini gözleyen
birine izleyeceği hukuk anlatıldığından, bu ayette bir yetimi özel olarak
gözeten birinin bahsedildiğini anlarız.
Öncelikle ayetten nikah çağına gelmiş olarak düşünülebilecek bir bireyden
bahsedildiğinden, bu bireyde bazı fiziksel değişimler olduğunu anlarız yani
demek ki ergenliğe ulaşmış (fiziki olarak değişime ve gelişime ulaşmış) çocukluktan
çıkmaya başlayan bir gençten bahsedildiğini anlarız.
Ayet şöyle:
Yetimleri, nikah çağına gelmelerine kadar gözetip deneyin. O zaman onlarda
bir olgunluk bir erginlik (yeterlilik/rüşt) görürseniz mallarını onlara geri
verin. Büyüyecekler diye, onların mallarını saçıp savurmayın. Zengin olan
bundan sakınsın, fakir olansa iyilikle yesin. Onlara mallarını geri vereceğiniz
zaman şahit tutun. Allah hesap görücü olarak yeterdir. (Nisa Suresi, 6.ayet)
Görüldüğü gibi, buluğ çağına ulaştığı anlaşılan bu bireye, mallarını geri
vermemiz için onlarda yetişkin bir bireyin erginliğini/olgunluğunu görmemiz
gerektiğinden yani yetişkin bir bireyin yeterliliğini/rüşt özelliklerini
gözlememiz gerektiği belirtilir.
Bu ayetten aynı zamanda nikah çağına ulaşmış (buluğ çağa ermiş) bireyin
para yönetimi için rüştüne ermesi beklendiğinden aynı zamanda nikahlanma
işlemini yapabilmesi için de rüştüne ermesi gerektiği sonucunu çıkarırız.
Çünkü, Kur’an’a göre erkek veya kadın nikahlanabiliyorsa, aynı zamanda para
yönetimi yapabilen yetişkin bir erginlik taşıdığını anlıyoruz. Bu ayette
nikahlanabilme yetkisi ile malları geri alma yetkisinin farklı olduğunu
sananlar olabilir. Oysa, bir birey nikahlanırken erkekse mehir verir, zaten
erkekse ailenin maddi geçimini sağlamak onun sorumluluğundadır. (Bkz Nisa 34)
Kadınsa mehir alır. Mehir parasal değeri olan bir şeyi ifade eder, para olur,
mücevher olur, bir mülk olur, bunun antlaşması evlenecek çiftlere kalır. Yani
evlenebilen her birey, İslami açıdan, para yönetimi yapabilen (mallarının
yönetimini alabilen) birey demektir. Bu yüzden Nisa Suresi 6.ayetteki ifade,
Kur’an’ın diğer ayetleri ile birlikte ele alındığında, bir gencin para yönetimi
yapabilme kapasitesinin nikahlanabilecek kapasitede olmasına denk tutulduğunu
görürüz. Dolayısıyla, eğer genç kendi mallarının yönetimini alabilecek erginlik
potansiyeli taşımıyorsa, nikahlanma erginliğine de sahip değil demektir.
Görüldüğü gibi, bir genç, Kuran’a göre nikahlanabilmesi için 2 özelliği
taşımalıdır. Nisa suresi 6.ayetten bu iki şartın ne olduğunu anlarız.
1.si buluğ çağa ermiş olmak (ergenliğe girmiş olmak)
2.si rüştüne ermek (olgunluk/erginlik/yeterlilik göstermek, yetişkin birey
olgunluğu göstermek) Bu özellik, kişiden kişiye değişebilir. Kimi 18’inde rüşt özellikleri
sergiler, kimi 22 sinde.
Yani, buluğ çağdaki bir bireyle evlenilebilir ama o bireyin rüştüne ermiş
olması, erginlik göstermesi gereklidir.
Peki, Kur’an’a göre, bu rüşt özelliklerinin neler olduğunu anlamamız mümkün
mü? Kur’an evlilik için bu rüşt özelliklerini taşıyabilen bir gencin kapasitesi
hakkında bize ipuçları veriyor mu? Elbette, bir bireyin bu rüşt özelliklerinin
neler olduğunu çıkarmamız mümkün.
Bu ayetlere rağmen, hala daha, yeni ergenliğe girmiş yeni adet olmuş bir
bireyi hemen nikah potansiyelinde değerlendirenler var. Bir çocuğu adet olur
olmaz, ya da ergenlikte vücudu gelişmeye başladı, artık genç bir birey gibi görünüyor diye onları nikahlanabilir kapasitede görmenin yanlış olduğunu Nisa Suresi 6.ayetin yol göstericiliği ile anlıyoruz.
RÜŞT ÖZELLİK GÖSTERMEK ÇOCUK YAPABİLME, YEMEK YAPABİLME, EV TEMİZLEYEBİLME
YETERLİLİĞİ DEĞİLDİR
Ergenliğe yeni girmiş 13 yaşındaki bir kız hemen rüştüne ermiş olabilir mi?
Bakın, rüştüne ermek “yemek yapabilme yeteneği, ev temizleme yeteneği, çocuk
doğurabilir yeteneği” değildir. Zaten İslam’da evlenilen kadın potansiyel ev
hizmetçisi de değildir. Hatta kendi çocuğunu dahi emzirmek istemeyebilir.
Fizyolojik olarak vücudu böyle bir imkan tanıyor olsa bile, bunu yapmak zorunda
olduğu anlamı çıkarılamaz. (Bkz: Bakara 233) Erkek, kadının her türlü maddi
manevi koruyucusudur. Onu her türlü maddi manevi rahatsızlıktan korumaya, konforunu
sağlamaya çalışır. Bkz, Nisa 34.ayette erkek, kadın üzerinde kavvam olarak
nitelendirilmiştir. Bu kelime, koruyup gözeten, maddi-manevi idari sorumluluğu
bulunan demektir. Ayette zaten erkeğin bu özellikleri yerine getirmesi
gerektiğinden ve kadının bu davranışlara mümince karşılık vermemesi durumunda
izlenebilecek yollardan bahsedilir.
RÜŞT ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Reşit bireyin Nisa Suresi 6.ayette göze çarpan özelliği mal-mülk yönetiminin devredilebileceği bir birey olmak demektir. 13 yaşında
kaçımız reşit (yetişkin) bir birey gibiydik? Örneğin 13 yaşında kaçımız bir evi
satışa çıkarabilecek, aileye ait bir şirketin yönetiminde hisse senetlerinin
adil dağıtımından anlayabilecek, miras paylaşımında vasiyet alabilecek bir
olgunlukta ve vasiyet almada şahit tutulabilecek bir yetişkinlik düzeyinde
görülen bireylerdik?
Öncelikle evlenebilecek reşit birey, Kur’an ayetlerini idrak edebilecek
zihinsel oluşumu etkinleşmiş düzeyde bir birey olmalı ki Allah’ın ikili
ilişkilerdeki emirlerine uyabilsin. Şirk koşanlarla evlenmemiz yasak
olduğundan, bireyin şirk koşup-şirk koşmama ayrımını yapabilme kapasitesi de
olmalıdır. (Bkz: Bakara 221)
Rüştüne ermek, nikahlanmanın manevi sorumluluğunu
algılayabilme yeteneği demek bu da her konuda Kur’an’ın rehberliğine
başvurmanın şart olduğunu bilen bir Müslüman için ayetleri idrak edebilme
yeteneğine sahip olmak demek. Çünkü Kur’an’da Müslümanlara evlilikte mehrin
yönetimini yapabilmekten, gerektiğinde boşanmada izlenecek prosedürleri anlama,
nafaka hukukunu akılcı bir şekilde çözmeye dek bir sürü hukuktan
bahsedildiğinden; evlenebilecek birey tüm bu hukuku anlayabilecek ve
taşıyabilecek bir birey olmalı.
Reşit birey, toplumsal konularda aktivite gösterebilme
kapasitesinde de olmalı. Örneğin, alacak-verecek davasında şahit tutulabilecek
bir birey rüşt özelliği göstermeli. 13 yaşındaki bir birey, alacak-verecek gibi
büyük miktarların bahsedildiği bir konuda ne kadar bir yetişkin gibi yazıcılık
yahut şahitlik görevi yapabilir? Müslüman olarak borç alma-verme hukukunu
algılayabilecek, gerektiğinde ayetlere başvurabilecek bir birey midir?
18 yaşınızla 13 yaşınızı lütfen kıyaslayın. Kur’an için en önemli özellik
olan dünyayı algılayabilme, Müslüman olmaya karar verme, Müslümanlığın
sorumluluklarını anlama ve taşıyabilmeyi kabul etme özelliklerine ne zaman
sahip olabilir düzeye gelirsiniz? Belki de kiminiz 18 i bile daha az bulacak,
20 imde belki bu yeterliliği ancak ancak gösterebilir olmuşumdur diyeceksiniz. 13
yaşındaki bir ergenin Kur’an ayetlerini bile irdeleyebilme yeteneği yoktur ki,
evleneceği kişinin şirk koşup-koşmadığının ayrımını yapabilsin? Şirk koşmanın
ne olduğunu nasıl algılamaya başlayacak? Daha dünyaya gelişini, siyasal
topluluk ayrımlarını, felsefi fikir ayrımlarını (Allah’ı reddetmek yahut kabul
etmek) gibi yetişkin bireyin algılayabileceği konuları bile daha yeni yeni
duymaya başlar, algılamaya çalışır. Hangi ara Kur’an’ı az buçuk idrak etmiş
olacakta, şirki bile ayırt edebilecek düzeye gelecek? Kur’an’a göre şirk sadece
ineğe tapmak değildir, Peygamberleri Allah’a ortak koşup onları Rabb edinmek
kadar geniş kavramlar içerir.
13 yaşındaki bir birey, Kur’an’ı idrak etme ve iman etme yolundaki
sorgulamaları yapabilir midir ki, “tamam bu Müslüman olan ergin/yetişkin,
güvenilir bir bireydir” diyebilelim? Misal 13 yaşındaki bir çocuğu yahut yeni
ergen olmuş bir bireyi miras şahitliğinde yeterli kapasitede görür müsünüz ki,
artık cinsel birliktelik yaşasa çocuğu olur işte, mantığı ile evliliğe rüştünün
erdiği sonucunu çıkartıyorsunuz? Rüşt özellik, adet görüp rahminde çocuk
taşıyabilir gibi biyolojik olaylar ile değil, manevi olgunlukla tartılır.
13-14 ünde evlendirilmiş kadınlar hep o yaşlarını hatırladıklarında “henüz
çocuk gibi olduklarını, evliliğin bile oyun gibi geldiğini” bedenen gelişmiş
gözükseler de aklen ve kalben çocuk gibi olduklarını söylerler. Yani bir insanı
hemen ergenliğe adım atar atmaz, nikahlanabilir görmek çok yanlış bir
yaklaşımdır. Belirttiğimiz gibi Kur’an’a göre sadece bedensel olarak değil,
zihinsel olarak ve davranış açısından erginlik sergilemek gerekiyor. Yani
nikahlanabilir olarak değerlendirilen kız neyin ne olduğunun farkında
olabilecek, evlilik ayrımını yapabilecek, günümüzde reşit dediğimiz insanların
zihinsel, bedensel, toplumsal davranış kabiliyeti özelliklerini taşıması
gerekiyor.
Ayrıca, Nisa Suresi 6.ayete göre, bir gence baktığımızda onun fiziksel
olarak değişim ve gelişimini görebilmemiz lazım ki nikah çağına (buluğ çağına)
ulaştığını tespit edebilelim. Örneğin 9-13 yaşındaki bir çocuğun adet olduğunu
nasıl anlayabiliriz ki? Hadi anne-babası ev yaşantısından ötürü öğrendi, çocuk
daha ne olduğunu bile bilmeden korkup annesine söyledi filan diyelim. Toplum 9
yaşında bir çocuğun bedeni değişimlerini gözlemeden onun ergenliğe girdiğini
anlayamaz. Ergenliğe girdiğini fiziksel değişimlerle gösterebilmesi lazım ki, nikahlanmak
için eş isteyen kişi onu gördüğünde “bu nikah çağına erişmiştir” deyip,
nikahlanmak isteyenler onunla mehir anlaşması yapabilsin. Buluğ çağ sadece adet
görme/meni salgılama gibi fizyolojik olayları değil, genel olarak çeşitli vücut
değişimlerinin yaşanmasını içerir. Nisa Suresi 6.ayet zaten tüm bu gerçeklerden
ötürü, adet gördüğünde/çocuk yapabilecek düzeye eriştiğinde gibi kelimeleri
kullanmamıştır, günümüzde olduğu gibi buluğ çağının tüm özelliklerini ifade
eden, bedeni değişimleri de içinde kapsadığı düşünülebilecek nikah çağı
ifadesini kullanır.
Zaten 13 yaşındaki bir kız ergen bile değilken,
rüştüne ermiş olamaz. Önce buluğ çağına ulaşması gereklidir.
TALAK SURESİ 4.AYET ADET GÖRMEMİŞ KIZ ÇOCUKLARI İLE EVLENİLMESİNE KAPI AÇAR
MI?
Kur’an’ın bireyin evlenmesi için 2 önemli şartı
olduğunu (buluğ çağa ulaşmakla birlikte reşit erginliği taşımak) gördük. Buna
rağmen Kur’an’ın Talak Suresi 4.ayetinde geçen “adet görmeyen kadınlar”
ifadesini, ergenliğe girmemiş kız çocuklarının nikahlanmasına izin verildiği
olarak değerlendirenler var. Oysa buluğ çağa ulaşmamış, haliyle daha adet bile
görmemiş kız çocukları zaten Kur’an’ın diğer ayetlerine göre (Nisa 6)
nikahlanamıyor. Öyleyse, “adet görmeyen kadınlar” ifadesi başka bir şey
anlatılıyor olmalı. Ergenliğe girmemiş kız çocukları nikah şartına uymadığı
için onlar bu ayetin kapsadığı kadınlar grubundan elenmiş olur.
Tüm bu açıklamaya rağmen gene de gerçeği kabullenmek istemeyenler, Talak
4.ayete bakarak “çoğunluğun çocukları kastettiğini düşüneceği belli” diyerek
Kuran’ı karalamaya çalışacak. Çoğunluk iyi ve doğru okusun o zaman. Aynı
kitabın Nisa Suresi 6.ayetine baksın. “Ama çoğu kişi öyle sanar” mantığıyla bir
kitap yanlışlanamaz. Bu mantık sadece Kur’an için geçerli değil ayrıca. Herhangi
bir makalede/kitapta bile bir konu öğrenilirken 2 cümleye bakılarak sonuca
varılmaz. Konu hakkında makalenin her cümlesine bakılarak makalenin o konudaki
açıklaması ancak anlaşılır. Öyleyse Kur’an içinde yöntemimiz böyle olmalı.
Cımbızlama mantıkla, aradan 2-3 cümle seçerek değil, konu hakkındaki tüm
ayetleri göz önünde tutarak açıklamayı almamız gerekir.
Talak Suresi 4. ayette lem yahıdne
ve ulatu = adet görmeyen (onlardan/kadınlardan) ifadesi geçmektedir.
Peki, hiç adet görmeyen kadınlar var mı? VAR. Adet görmeyen bir kadın olmak
için, illa ergenliğe girmemiş bir kız olmaya gerek yok!
Keşke, internette, İslam’ı Talak suresi 4.ayetle kendilerince vurmaya
çalışanlar, tıbbi bir araştırma yapsaydı!
Tıpta amenore diye bir rahatsızlık vardır. Bu rahatsızlığın da alt
başlıkları vardır. Dileyen ne kadar resmi tıbbi-akademik sayfa varsa
araştırabilir! Tıp kitaplarına bakabilir!
Amenora rahatsızlığının alt başlıkları:
- Adeti
geç yaşta olmak
- Adet
görürken kesilmek
-
Hayatında hiç adet görmemek (günümüzde hormonal yöntemlerle tedavi
edilebiliyormuş)
Bakın vikipedi ansiklopedisi ne diyor: Amenore, üretken çağdaki kadınların adet görmemesi durumudur. https://tr.wikipedia.org/wiki/Amenore
Amenore: Adet
kanamasının hiç olmaması veya adetlerin başladıktan sonra herhangi bir nedenle
kesilmesine denir. Kaynak: https://www.medikalakademi.com.tr/amenore-tani-ve-tedavisi/
Evet, hayatında hiç adet görmemiş denebilecek kadınlar var! Geç yaşa kadar adet
olamayan dolayısıyla toplum içinde hiç
adet görmemiş denilebilecek kadınlar var yahut 30 yaşına kadar adet görüp,
birden adetten kesilen ve dolayısıyla adet
görmeyen kadınlar grubunda sayılacak kadınlar da var! Ayette “hiç adet
olmamış/henüz adet olmamış” ifadeleri kullanılmıyor, sadece adet görmeyen ifadesi kullanıldığından
bütün uzun bir süreçte çeşitli nedenlerden adet görmeyen kadınları düşünmek
mümkün. Hiç adet görmeyen deseydi de, zaten ergenliğe girmemiş kız çocukları
ile evliliğe diğer ayetlerde izin verilmediğinden, hastalık grubundaki
bireyleri kapsadığını düşünecektik.
İşte, ayette hiç adet görmeyen (rahatsızlık), yahut genç olmasına rağmen
adetten kesilen (rahatsızlık), yahut hamile olup doğum yapan ve henüz adet
görmeye başlamamış kadınlar, menapoza girmiş(normal) kadınlar anlatılıyor. Not:
doğum yapan kadınlar da adet görmeye hemen başlamaz. İnternette dileyen bunun
araştırmasını yapabilir. Çocuk doğurduktan sonra, 6 ay hatta 2 sene sonra bile
tekrar adet görmeye başlayan kadınlar var. Adet
görmeyen kadın ifadesi, tüm bu kadınları kapsıyor!
İslam’a dil uzatanlar keşke bir zahmet Kur’an’da nikah için sırf ergenliğe
girmenin yeterli olmadığını üstüne bir de rüşt şartı koyulduğunu
araştırsalardı! Talak Suresi 4.ayetin “adet görmeme” rahatsızlığı ile alakalı
olduğunu düşünmeye zaman ayırsalardı! Rahatsızlık taşımayan kadınları da
kapsadığını görselerdi, çünkü ayette hiç adet görmemiş de denmiyor sadece adet
görmeyen deniyor.
“Ama Kuran çok ayrıntı veriyor, bunu her okuyan nasıl hastalıklı kadınları
kapsadığını anlasın” diye de itiraz ediyorlar. Halbuki Allah zaten Kur’an’ın
ayrıntılı olduğunu bildirmiş. (Bkz: İsra 12) Ayrıca bu tarz sorunlara sahip kişiler,
kendilerinin kastedildiğini akıllarına daha rahat getirebilir zaten, bu da onlar
için bir kolaylık. Allah Bakara 196.ayette bile Hac döneminde saç bölgesinde
hastalık bulunanlar hakkında açıkça ayrıntı vermişken, neden adet görmeme
rahatsızlığını içeren bir ayet indirmesin ki? Bu, Allah’ın sorunlarımızı
detaylıca ele alan bir kitap indirdiğini gösterir.
İslam’ı zanlarla karalamaya çalışmak yerine, internette araştırma
yapsalardı da, ezberci ve ön yargıcı İslam eleştirisine kalkışmasalardı!
13 YAŞINDAKİ KIZIN NİKAHLANMAK İÇİN RIZA VERMESİ, NİKAHI DİNEN MEŞRU YAPAR
MI?
Nikahlanmanın dinen meşru olması için, her iki tarafın da rızası olması
gerekli. Evlilik, nikahlanan iki bireyin karşılıklı nikah için anlaşmasına
dayanıyor. Yani, nikahlanan kızın da razı olması ve razı olabilecek ayrımı
yapabilmesi gerekiyor. Nikah için iki tarafın rızası gereklidir, ama tek başına
rıza yeterli değildir.
Yani çocuk yaştaki evlilikler “ama kız da razıydı” şeklinde savunulamaz.
Allah’ın nikah için diğer öne sürdüğü şartların da sağlanması lazım.
Nikahlanma şartları sağlanamıyorsa yani ergenliğe girmemiş bir birey yahut
henüz reşit kapasitede olmayan bireyin rızasının olması da o nikahı dinen meşru
yapmaz. Bir fiilden tarafların memnun olması, onayı olması o fiili dinen meşru
kılmaz. Zina, süreli metreslik, eşcinsellik gibi konularda da taraflar
memnuniyet duyar yahut onay verir.
ERGENLİĞE GİRMEK DEMEK NİKAH GİBİ İKİLİ İLİŞKİ YETERLİLİĞİNİ TAŞIYABİLECEK
RÜŞTE ERMİŞ OLMAK DEMEK Mİ?
Ayrıca, Kur’an sadece Nisa Suresi 6.ayetten yahut Talak Suresi 4.ayetten
ibaret değildir. Bir sürü ayet, mehirden, boşanmadan, ikili ilişkilerden söz
ediyor belirttiğim gibi. Bir çocuğun bunlara aklının ermesi nasıl
beklenilebilir ki, dinen nikahlanmaya yeterli görülsün? 9 yaşındaki bir çocuğun
buna aklı ermez, yani boş yere zorlamayalım bence. Toplum içinde yaşarken, 9
yaşında olsun, 14 yaşında, 24 ünde olsun, bu konulara kimin aklı eriyor ermiyor
hepimiz kolayca anlayabiliyoruz. Cahil aileler kızım 14 üne ulaştı, genç kız
oldu artık, demek ki olgunlaştı deyip onu nikahlama yoluna gidiyor olabilir.
Fakat bu yanlıştır, Müslümanız deseler de bu yanlışın İslam’la alakası yoktur.
Cahillerin, cahilliği İslam’la ilgili değildir. Kur’an aklı selim insanlara
sesleniyor. Aklı selim olmayanlara da aklı selim olun diyor.
Ayetlerde belirli bir yaş şartı yazmıyor. Çünkü rüşt erginliği kişiden
kişiye değişebilir olsa da gerçekçi olalım, genelde çok zordur 16 yaşındaki bir
bireyin rüştüne ulaşması. 16 sındaki bir birey Kur’an’ı bile yeni yeni sorgulama-öğrenme
çağına varmış oluyorken rüştüne ermesi zordur.
Ananelerimiz, bu tarz yanlışlar yaptı diye, sırf onları karalamış olmamak
için de Allah’ın ne mesaj vermek istediğine kulak kapatmayalım. Kur’an’a göre
nikaha yeterlilik beden gelişimi ile başlamaz. Kafa olarak olgunluk kafa olarak
yeterlilik ile başlar. Mehir, nafaka, miras gibi konulara aklının ermesi
gerekir. Dilerse tek başına boşanmaya gidebilecek bir kapasitesi olması
gerekir. Takdir edersiniz ki 13 yaşındaki bir birey bunları yapamaz. Hatta
bazen 20 yaşındaki bireyler bile bunları hesaplayamıyor, nikahın ciddiyetini
algılayamıyorlar.
“Ergen olmuş bireyin çocuk olmadığı gerçeği var, O
yaşta kız evlenirse çocuğu bile olur” gibi laflar ile ergen olan evlenebilir
diyerek aşırı dinden yana konuştuğunu sananlar tekrar düşünsün. Allah, bedenen
gelişmeye başlamış olsa da, toplum tarafından artık ergen olarak görülmeye
başlansa da onları hemen rüştüne ermiş saymıyor, öyleyse biz de bu bireyleri
sadece ergen olarak niteleyelim! Onları hemen “evlense çocuğu olur” şeklinde
nikahlanmaya yeterli vaziyette görmeyelim!
18 YAŞIN REŞİT OLARAK BELİRLENMESİ
Lise çağlarınızdaki erginlik (rüşt) yeterliliğinizle, Üniversite çağlarınızdaki erginliğinizi kıyasladığınızda da farklılığı görürsünüz. (Bu eğitimi almayanlar da bu çağlardaki yaşlarda taşıdığı erginliği düşünsün) Üniversite çağlarınızda zihinsel ve davranışçı yönlerinizin daha fazla olgunlaştığını, oturmaya başladığını gözlemleyebilirsiniz. 21.yy toplum yapısının gerektirdiği ekonomik-meslek konumları gereği de, bireyin kendi geleceğini tayin edip yönlendirebileceği bu çağlarda (evlilik-iş-eğitim), devletler tarafından herkes tek tek rüşt müdür diye kontrol edilemeyeceğinden, genel bir 18 belirlemesi yapılmasını başarılı buluyorum. Bu devlet tarafından genel bir belirleme olarak başarılı. Hatta bu yaşın büyütülmesi gerektiğini de tartışanlar var. Belki 19-20 olması bile daha isabetli olabilir. Tabi belirttiğim gibi, bu kişiden kişiye değişebilir. Anne-babalar, yahut yetimler üzerinde gözetici durumda olanlar, gençlerde rüşt gözlemi yaparak, mal-mülk yönetimi konusunda yetki vermede, nikahlanmalarında yönlendirme yapabilirler.
ERGEN OLMAKLA REŞİT OLMAK AYNI ŞEY DEĞİLDİR
Lise çağlarınızdaki erginlik (rüşt) yeterliliğinizle, Üniversite çağlarınızdaki erginliğinizi kıyasladığınızda da farklılığı görürsünüz. (Bu eğitimi almayanlar da bu çağlardaki yaşlarda taşıdığı erginliği düşünsün) Üniversite çağlarınızda zihinsel ve davranışçı yönlerinizin daha fazla olgunlaştığını, oturmaya başladığını gözlemleyebilirsiniz. 21.yy toplum yapısının gerektirdiği ekonomik-meslek konumları gereği de, bireyin kendi geleceğini tayin edip yönlendirebileceği bu çağlarda (evlilik-iş-eğitim), devletler tarafından herkes tek tek rüşt müdür diye kontrol edilemeyeceğinden, genel bir 18 belirlemesi yapılmasını başarılı buluyorum. Bu devlet tarafından genel bir belirleme olarak başarılı. Hatta bu yaşın büyütülmesi gerektiğini de tartışanlar var. Belki 19-20 olması bile daha isabetli olabilir. Tabi belirttiğim gibi, bu kişiden kişiye değişebilir. Anne-babalar, yahut yetimler üzerinde gözetici durumda olanlar, gençlerde rüşt gözlemi yaparak, mal-mülk yönetimi konusunda yetki vermede, nikahlanmalarında yönlendirme yapabilirler.
ERGEN OLMAKLA REŞİT OLMAK AYNI ŞEY DEĞİLDİR
Psikoloji bilimi de ergen olmuş bir bireyi anında
reşit/yetişkin erginliğinde görmez. Ergen psikolojisi ile 23 yaş psikolojisi
dahi farklı alanlar. 23 yaşındaki bir insan olgun davranışlar sergilerse kimse
ona ergen gözüyle bakmaz. Saçmalarsa bir aşağılama olarak, zihnen ve davranış
açısından gelişmemiş/olgunlaşmamış anlamında ergen diyenler olur. Demek ki
ergen olmak, reşit olmak demek değildir. Bir Müslüman, bilimsel görüşlerden de
elbette öğüt çıkarabilir.
Kuran, hiçbir ayette “6 yaşında, 9 yaşında, 13 yaşında kızla evlenin, çoluk
çocuk artık kimi bulursanız evlenin” demez. Bunları dememekle birlikte daima
çirkinliğe değil güzelliğe çağırır. Misal, yetişkinlere elinize yetim çocuk
geçerse onlarla evlenin yahut onları kendinize hizmetçi yapın demez. Aksine,
böyle bir durumda, yetişkinlere yetimlerin mallarını koruma görevi verir ve
onların adaletle büyütülmesi hususunda hüküm verir.
KUR’AN NE DİYORSA GERÇEK O’DUR, PEYGAMBER 9 YAŞINDAKİ ÇOCUKLA MI EVLENDİ?
Bu apaçık ayetlere rağmen, Peygamberin 9 yaşında bir çocukla evlendiği
yönünde hadis nakledenlerin, kendi sapıklıklarına gerekçe olarak dini
uydurmalarda bulunduklarını anlamamız zor değil. Haliyle, gelen Peygamber,
kendi kutsal kitabı ile çelişmez. (Zaten hadis kaynaklarında bile bu yaş değişik şekillerde nakledilmiştir, tutarlılık bile yoktur.)
Kur’an’a göre, Kur’an yeterlidir ve Peygamberin sünneti sadece
Kur’an’dadır. Ayetler böyle diyor. Siz, Kuran’ın dediği gibi dini kaynak ve tüm
Peygamberlerin sünneti olarak yalnızca Kur’an’ı kesin delil edinmez, sırf
kişisel/siyasi/cinsel çıkarlar uğruna apaçık bir şekilde Kuran ayetleri ile
çelişen, Peygamberin ölümünden 200-300 sene sonra derlendiği kanıtlı olan
ismine de “Peygamberin sözleri/hadisleri” koyularak kutsallık iddiasında
bulunan Buhari’nin Tırmizi’nin kıytırık kitaplarına inanırsanız, İslam’ı ışid
İslamı sanırsınız. Sünnetin ve dini kaynağın, sadece Kur’an’da olduğunu kabul
edemezseniz de, hadis kitaplarından kafa kesme gibi size çirkin gelen şeyleri
eleyen, tatlı su ılımlı İslamcılardan yani tutarsız, kafasına göre dini yaşayan
bir Müslüman olursunuz. En olmadı ağır yobaz olup, ışid’in pasif hali olarak
yaşamınızı sürdürürsünüz.
Gerçek dine, Gerçek sünnetin kaynağına yani Kur’an’ı Kerim’e gelin.
Ayet cımbızlayanlara rağmen, Kur’an’ı anlayarak okuyan ve derin düşünen
bireyler olun.
Allah, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmadan okunmasını eleştiriyor. Bugünde
yapılan aynen bu. Kuran dinden çıkarmaz, çarpmaz, kafa karıştırmaz. Kuran, size
gerçekleri gösterir. Süper bir mümin olmanız için sizi motive eder.
Peki bunlar, Kur’an’ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa
kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var? (Muhammed Suresi, 24.ayet)
Yemin olsun, biz, Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen
mi var!? (Kamer Suresi, 17, 22, 32, 40.ayet)
Siz, Kur’an’ı, gerçekten bu anlayışla adil bir şekilde araştırmaz, İslam’a
yamamaya çalışılan her sözü “demek ki İslam böyle iğrençmiş” diye anında
alırsanız, kandırılmış olursunuz bundan haberiniz olmaz! Hem her duyduğuna
inananları eleştirir, hem de onlardan daha beter hale gelirsiniz! Kur’an’ı
araştıranlar Nisa Suresi 6.ayeti de bildiklerinden, Talak Suresi 4.ayette
ergenliğe girmemiş kız çocuklarının kast edilmediğini net bir şekilde gayet iyi
biliyor. Siz de “çoğunluk böyle sanıyor ama” bahaneleri yerine gerçekleri gören
ve adilce gerçeği söyleyen bireyler olun, dürüstseniz!
MEHİR MADDİ/PARASAL GETİRİSİ OLAN BİR ŞEYDİR
Bu çalışmamda nikahta mehir verilmesine de atıf yaptım, mehiri biraz daha açıklayalım:
Geçenlerde bir yazıda, mehirin bir araba, bir mücevher olabileceği gibi bir çiçek de olabileceğinin yazıldığını gördüm. Mehir bir araba, bir mücevher olabilir ama çiçek olamaz. Mehir parasal dönüşümü olan bir şeydir. Bunu da anlamamızda pek çok delil var ama ben Nisa 4.ayeti delil olarak göstereyim. Nisa 4.ayette kadın eğer ki kocasına izin verirse erkeğin mehri kullanabildiğini (harcayabildiklerini) buradan hareketle de mehrin maddi bir şey olduğunu anlıyoruz. Bu ayete çiçek uymaz. Daha da açıklayacak olursak bu ayeti, ayette mehri, eğer kadın izin verirse afiyetle yiyebilirsiniz ifadesi kullanılmıştır. mehir için kadın isterse, kuluhu henien meria= afiyetle yiyiniz ifadesi geçer. Afiyetle yenebilecek şeyler (ki bu bizim türkçede de aynı anlamda kullandığımız gibi parayı harcamak malı mülkü kullanmak anlamında kullanılan deyimidir). Afiyetle yenebilen şeyler mal, mülk, para olabilir yani maddi/parasal dönüşümü olan şeylerdir; dolayısıyla altın olur, araba olur ama çiçek olamaz. Parayı, malı, mülkü (deyimsel anlamda) afiyetle yiyebilirsiniz ama çiçeği yiyemezsiniz. Mehir maddi değerde/parasal dönüşümde olan bir şeydir. Mehirin miktarını kadın ve erkek birlikte anlaşarak belirleyebilir, önemli olan bu miktarı kadının kabul etmesidir. Mehir, başlık parası değildir, kadının babasına filan verilmez, kadının kendisine verilir. Kadının hiç mehir istememe yani mehir almaktan vazgeçme konusunda serbestliği yoktur. Çünkü Allah, erkeklere "mehri verin" diyor (bkz: nisa 24.ayet) razı olunan üzerinde anlaşmanızda bir günah yoktur diyor ve net bir emir veriyor "mehri verin", ama mehir üzerinde anlaşmayı serbest bırakıyor. Kadın mehirden vazgeçerse, istemezse sorun yoktur günah yoktur demiyor...Nisa 4.ayette ise kadın, mehri kullanması için erkeğe izin verirse, erkeğin kullanabileceği belirtilmişken, kadının istememesi konusunda iki tarafa da sakınca olmadığı belirtilmemiş ve erkeklere "mehri verin" denmiş (mehir üzerinde anlaşma sağlama serbest bırakılmış). Yani, mehir, nikahın bir işareti nişanesi. Bürokraside imza atmak gibi bir usül gerekliliği. Mehir istemeyen veya mehire ihtiyaç duymayan kadın, göstermelik (önemsiz, cüzi) bir miktar koyabilir.
MEHİR MADDİ/PARASAL GETİRİSİ OLAN BİR ŞEYDİR
Bu çalışmamda nikahta mehir verilmesine de atıf yaptım, mehiri biraz daha açıklayalım:
Geçenlerde bir yazıda, mehirin bir araba, bir mücevher olabileceği gibi bir çiçek de olabileceğinin yazıldığını gördüm. Mehir bir araba, bir mücevher olabilir ama çiçek olamaz. Mehir parasal dönüşümü olan bir şeydir. Bunu da anlamamızda pek çok delil var ama ben Nisa 4.ayeti delil olarak göstereyim. Nisa 4.ayette kadın eğer ki kocasına izin verirse erkeğin mehri kullanabildiğini (harcayabildiklerini) buradan hareketle de mehrin maddi bir şey olduğunu anlıyoruz. Bu ayete çiçek uymaz. Daha da açıklayacak olursak bu ayeti, ayette mehri, eğer kadın izin verirse afiyetle yiyebilirsiniz ifadesi kullanılmıştır. mehir için kadın isterse, kuluhu henien meria= afiyetle yiyiniz ifadesi geçer. Afiyetle yenebilecek şeyler (ki bu bizim türkçede de aynı anlamda kullandığımız gibi parayı harcamak malı mülkü kullanmak anlamında kullanılan deyimidir). Afiyetle yenebilen şeyler mal, mülk, para olabilir yani maddi/parasal dönüşümü olan şeylerdir; dolayısıyla altın olur, araba olur ama çiçek olamaz. Parayı, malı, mülkü (deyimsel anlamda) afiyetle yiyebilirsiniz ama çiçeği yiyemezsiniz. Mehir maddi değerde/parasal dönüşümde olan bir şeydir. Mehirin miktarını kadın ve erkek birlikte anlaşarak belirleyebilir, önemli olan bu miktarı kadının kabul etmesidir. Mehir, başlık parası değildir, kadının babasına filan verilmez, kadının kendisine verilir. Kadının hiç mehir istememe yani mehir almaktan vazgeçme konusunda serbestliği yoktur. Çünkü Allah, erkeklere "mehri verin" diyor (bkz: nisa 24.ayet) razı olunan üzerinde anlaşmanızda bir günah yoktur diyor ve net bir emir veriyor "mehri verin", ama mehir üzerinde anlaşmayı serbest bırakıyor. Kadın mehirden vazgeçerse, istemezse sorun yoktur günah yoktur demiyor...Nisa 4.ayette ise kadın, mehri kullanması için erkeğe izin verirse, erkeğin kullanabileceği belirtilmişken, kadının istememesi konusunda iki tarafa da sakınca olmadığı belirtilmemiş ve erkeklere "mehri verin" denmiş (mehir üzerinde anlaşma sağlama serbest bırakılmış). Yani, mehir, nikahın bir işareti nişanesi. Bürokraside imza atmak gibi bir usül gerekliliği. Mehir istemeyen veya mehire ihtiyaç duymayan kadın, göstermelik (önemsiz, cüzi) bir miktar koyabilir.
Elinize, aklınıza sağlık. Allah bizi bu arkadaşımız gibi düşünen sorgulayan kullarından eylesin.
YanıtlaSilEstağfurullah, Allah affetsin bizi, Allah razı olsun...
YanıtlaSil