Allah, her birimizden anında haberdar olan, anında
çağrımızı işiten, tövbemizi anında duyan, anında en ufak bir kötülüğümüzden de
en ufak bir iyiliğimizden de haberdar olandır.
Allah, her birimizi her an görmekte, işitmektedir.
Allah, her an, hangi hal üzerinde olduğumuzu bilendir.
Allah, her an, bize şah damarımızdan da daha yakın olan,
kederimizi ve sevincimizi, gönlümüzden geçen en ince sızıyı dahi bilen duyan,
işiten, görendir.
Allah, bize tüm yaratılmışlar içinde kimsenin olamayacağı
kadar en yakın olduğumuz, tek yaratılmamış olan olarak asla kaçamayacağımız,
bütün yaratılmışlara kıyasla bize tek yardım edebilecek, yardımcı olan araçları
da bize ulaştırabilecek eşsiz yegane yardımcımızdır.
Allah, her birimizle tek tek ve her an ilgilenen,
milyonlarca insan milyonlarca zaman tanesi içinde, bizim yıllarca sonramızı
bile hesaplayan, yıllarca sonramızda ne yaşayacağımızı dahi umursayan, bizi en
çok kale alan, bizi en çok umursayan ve bizim için neyi hak ediyorsak o yönde
planlar tayin etmiş olandır.
Kur’an’ı eline bir defa bile almamış çoğu insanın bile
duyduğu Musa Peygamberimiz ve halk arasında Hızır olarak bilinen Allah
tarafından özel olarak görevlendirilmiş bir adamın kıssasından
çıkarabileceğimiz dersten anladığımız gibi yani… Not: Hızır için iddia edilen
özellikler Kur’an’da geçmemektedir ve Peygamberlerden bize ulaşan kesin
denebilecek bir bilgi yoktur, özellikleri bilinmeyen bir kişiliktir, bu yüzden
gaybi bir konudur, Kur’an’da bu kişi hakkında verilenin dışında herhangi bir
iddiada bulunmamamız gerekir.
Kehf Suresi 60 ve 82.ayetler arasında bu kıssa
anlatılmaktadır.
74. Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa
rastladıklarında görevlendirdiğimiz kul, hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas
olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey
yaptın" dedi.
75. O kul dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla
sabredemezsin demedim mi?"
77. Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy
halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten
kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O
görevlendirdiğimiz kul hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna
karşı bir ücret alırdın" dedi.
78. O kul dedi ki: "İşte bu, seninle benim
aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber
vereceğim."
79. "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula
aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye
zorla el koyan bir hükümdar vardı."
80. "Oğlana gelince, onun anne babası mümin
kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."
81. "İstedik ki Rabbleri onun yerine
kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini
versin."
82. "Duvar ise, o şehirde iki yetim çocuğa
ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse
idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve
Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini
kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri
budur."
Şüphe yok ki derin anlamlı bu kıssadan çokça ders
çıkarmamız mümkündür. Ben bu yazıda bu kıssanın ayrıntısına girmek istemedim,
özellikle bu kıssanın tam da yukarıda bahsettiğim, Allah’ın yüce kudretine has
olan eşsiz özelliklerini vurgulaması yönüne dikkat çekmek istedim.
Yukarıda da yazdığım gibi bu kıssada tam olarak Allah’ın
bizimle olan yakınlığına ve bizlerle olan alakasına dikkat çekilmektedir.
Tekrar edeyim:
Allah, her birimizle tek tek ve her an ilgilenen,
milyonlarca insan milyonlarca zaman tanesi içinde, bizim yıllarca sonramızı
bile hesaplayan, yıllarca sonramızda ne yaşayacağımızı dahi umursayan, bizi en
çok kale alan, bizi en çok umursayan ve bizim için neyi hak ediyorsak o yönde
planlar tayin etmiş olandır.
Bazen bizimle hiçbir alakası görünmeyen bir olay bile
(kıssada olduğu gibi yıllar öncesinde bir köyde yıkılmakta olan bir duvarın
inşa edilmesi gibi) bizi yıllar sonra değişik yönlerde (hayır veya şer yönünde)
etkileyebilmektedir. Çocuğumuzun ölmesi gibi elim bir olay, aslında yıllar
sonrasında bizi Ahiretimizi riske atacak şeylerden kurtaran bir olay
olabilmektedir.
Kıssada, Allah’ın bizim için şer olabilecek planlarına dikkat
çekilmemiştir ama diğer kıssalarda bizim için şer kılabileceği hatta ilk başta
bize güzel gibi gelen olaylara örnekler vardır. Güzel bir çocuk isteyip, bize
böyle bir çocuk verildiğinde haşa onu şirk aracı kılabileceğimiz yahut
zenginlik ve servetin bizi cehenneme götürecek taşıtlarımız olabileceklerine
dikkat çekilmesi gibi…
Gün içerisinde, kısa seyahatler yapıyoruz, alışveriş
yapıyoruz, yemek yiyoruz, insanlarla sohbet ediyoruz, ayaklarımızı uzatıp
televizyon izliyoruz… Yüceler Yücesi, Arşın Sahibi Allah’ın, bizler için
kurduğu planlara o esnada yavaş yavaş seyahat etmiş oluyoruz aslında… Biz
gündelik işlere dalmış, oyalanırken, çeşitli meşguliyetler içinde, sanıyoruz ki
bir sürü insan içinde, milyonlarca insan içinde kale alınmıyoruz… Oysa, gerçek
böyle değil.
Allah görüldüğü gibi, bizim, her bir hücremizi özel bir ilimle,
detaylı ve amaca yönelik yarattığı gibi, bizi doyurduğu, yoktan var ettiği, bize
görmeyen derimize görme kabiliyeti, duymayan derimize işitme kabiliyeti verip
bizi hikmeti ile var ettiği gibi, bizim ilerimiz için de bilgisiyle pek çok
oluş hazırlamıştır. Nasıl ki parmak uçlarımız (ikizlerde bile farklıdır) ve yüz
simamız sadece bize has olarak yaratılmışsa, işte yaşarken de her birimiz tek
tek Allah’ın hikmeti ile her an gözlenmekteyiz.
Bu kıssa aslında bizi bir tokat gibi kendimize getirmeli.
Biz secdeye vardığımızda, “Allah elbette duyuyor ama beni ne kadar kale alsın
eh işte” sanabiliyoruz (haşa). Koca koca kentlere, geçmişte yaşamış milyonlarca
nüfusa ve şuan yeryüzünde yaşayan milyonlarca sayıdaki yaşantılara bakıp
sanıyoruz ki “Allah bizimle neden özel olarak ilgilensin ki?”. Halbuki gerçek
böyle değil. Geçmişte yaşamış sayısız insan ve bu kadar büyük bir zaman ve şuan
yaşayan bu kadar insan içerisinde, her birimiz tek tek umursanmaktayız. Bugün
doğan her çocuk da umursanacak, bugün ölen her insan da, her anı boyunca Allah
tarafından gözlenerek umursandı.
İşte bu yüzden yaptığımız en ufak bir kötülük de yaptığımız
en ufak bir iyilikte, içimizde saklı tuttuğumuz kötü düşünceler yahut güzel
düşünceler de her biri sandığımızdan da çok önemli. Her biri her an umursanmakta
ve her biri bizim için ya bir müjde ya bir tehdit olacak ileride:
Oğulcuğum,
gerçek şu ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığında da olsa, bir kayanın
bağrına veya göklere, yahut yerin derinliklerine de konsa, Allah onu yine de
ortaya getirir. Çünkü Allah muhakkak Latiftir, lütfu sınırsızdır ve muhakkak
Allah her şeyden haberdardır. (Lokman Suresi, 16.ayet)
İçinizdekini
açıklasanız da gizleseniz de Allah, ondan sizi hesaba çeker de dilediğini
bağışlar, dilediğine azap eder. (Bakara Suresi, 284.ayet)
Bu yüzden ne iş üzerindeysek, aklımızdan ne iyilik veya
kötülük geçiyorsa, gönlümüzde ne duygu varsa, en ufak bir iyilik yahut en ufak
bir kötülük üzerine o an ne işliyorsak her birinin ne derece önemli ve ne
derece gözetildiğini idrak etmemiz gerek. İşte ancak bunu idrak etmemiz
sayesinde kötülüklerden yüz çevirmekte ve daima iyiliğe yönelen kullar olmakta
ısrarcı olabiliriz. Çünkü her birimiz her an gözlenerek umursanmaktayız. Allah
her birimizle tek tek ilgilenmekte ve her birimizi tek tek kale almaktadır. Bu
dünyada iken Allah hiçbirimizi unutmamıştır, her birimiz için planlar
kurmuştur. Lakin, bu dünyada kendisini umursamayanı Ahirette artık
umursamayacaktır.
Sana
ayetlerimiz geldi fakat sen onları unuttun. Aynı şekilde, o gün sen de
unutulacaksın.
(Taha Suresi, 126.ayet)
(Taha Suresi, 126.ayet)
Musa Peygamberimiz, asırlara destan olacak tebliğ görevini
yapması için henüz bebekken annesi tarafından nehre bırakılarak bu plana doğru
yüzmüştür. Yusuf Peygamberimiz daha küçükken bir kuyuya bırakılarak kötü gibi
görünen bir olayla aslında dillere destan olacak kutlu bir göreve
kavuşturulmuştur. Bizler de özel olarak yaşantımızda her an Allah’ın
gözeticiliği altındayız ve umursanmaktayız.
Bu planlar -yanlış anlaşılmasın- bizden ahiretteki yerleşim
yerimizi belirleyen kendi irademizi-seçimimizi elimizden almamaktadır. Akıl ve
kalp sınırlarımız içinde, bizim kulluk derecemizi belirleyen tüm
özelliklerimiz(benliğimiz), bizim irademizle kontrol altındadır. Hepimiz kendi
aklımızı ve kalbimizi kendi kabiliyetimizle işletebilme, onları güzellikle
doldurabilme imkanına sahibiz.
Şeytan, insanları türlü vesveseler ve Allah hakkında kötü zanlarla
kandırmaya çalışmakta. Misal, Kur’an’ı ilk defa eline alan bir kişiye
rahatlıkla sırf bu yazıda anlattığım konu hakkında bile vesveseler verebilir.
Herhangi bir kişi rahatlıkla aklına şu düşünceyi getirebilir: “Ya bu nasıl bir
kitap ya, çok saçma, yok asırlar öncesinde İbrahim diye bir adam varmışmışta,
babasına dua etmişmişte, tam bir masal kitabı işte, bir tane insanın hikayesini
anlatıyor, sonraki sayfada başka biri, tam bir masal kitabı işte…”
Halbuki, Kur’an’da İbrahim gibi pek çok Peygamberimiz ve
hatta Peygamber olmayıp örnek gösterilen pek çok kul hakkında bilgiler verilmiş
olması, onların fiili yaşantıları ile, Allah nezdinde ne kadar özel bir konuma
ulaştırıldıklarını gösteriyor. Allah’ın hepimizi umursadığını gösteriyor. Lakin
bazılarımız iyilikleriyle işte bu umursanmayı sadece dünyalık yaşantısındaki
imtihanla sınırlı bırakmayıp, saygın kılınmış kullar olarak kazanıyor.
Düşünsenize, kendinizi bir anlık bu durumun içinde hayal
edin… Odanıza çekilip, kendi kendinize ibadet ediyorsunuz ve Allah da asırlar
sonra sizin bu çok özel anınızı örnek olarak Kur’an gibi bir kitaba koyuyor.
Tamam, belki bu imkanı kaçırdık, ama bu demek değil ki Ahirette bizler de
saygın ve örnek kullar içerisinde sayılmayacağız… Bir de bu örneği vermemin en
büyük nedeni, Allah’ın sözlerimizi nasıl umursayabildiğini göstermek.
Allah, bu duaları Kur’an’a koyduğu için bile türlü zanlarla
saldırıyorlar, eğer bu özel kişilere has durumlar Kur’an’da yer almasaydı bu
sefer bu tarz örnekler isteyerek muhtemelen saldıracaklardı. Şeytanın insanı
kandırmak adına ürettiği bahanelerin neredeyse sonu yok. Her koşulda bir
kandırmaca bir bahane vermeye çalışıyor kalplere. Derin düşünen, hem aklını hem
de gönlünü işletenler ise kazananlardan oluyor. Evet, İslam hem aklını işletme
hem kalbini işletme dinidir. (Bkz: Araf 179) Özel konuma ulaşmış bu insanların duaları da sözleri de bizim kalbimizi işletmemiz için fırsat aslında.
Allah’ın bizim için kurduğu planları öylesine derindir ki,
biz sadece görünen kısmı ile o planın bizim için ne sonuç getireceğini
bilemeyiz.
Bir
şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey
sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
(Bakara Suresi, 216.ayet)
Bize küçücük gelen bir olay aslında Allah’ın büyük bir
hikmetinin parçasıdır. Allah her şeyi bilgisi ile kurmuş ve kuşatmıştır. Allah
her şeyimizi de bilmektedir.
Allah,
en iyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nur Suresi 58 ve 59.ayet)
Muhakkak,
göklerde ve yeryüzünde olanlar Allah’ın değil mi? O, sizin üzerinizde olduğunuz
şeyi biliyordu. Ve böylece, O’na döndürüldükleri gün, onlara yapmış oldukları
şeyleri haber verecek. Allah her şeyi en iyi bilendir. (Nur Suresi, 64.ayet)
Unutmayalım ki, Allah’ın planları, kurulan tüm planlara
karşı galip gelendir. Allah’ın planları, hepimizin kurduğu planları yerle bir
edecek güçtedir:
Onlar
tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
(Ali İmran Suresi, 54.ayet)
Allah her an ama her an bizi gözetlemektedir. Her işimizde
Allah bizimledir, aklımızdan geçen her düşünceden gönlümüzdeki her duygudan
anında bire bir haberdar olmaktadır.
Görmedin
mi, göklerde olanları da yeryüzünde olanları da Allah bilmektedir. Üç kişi
aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O’dur. Beş kişi fısıldaşmaya
görsün, altıncıları O’dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar mutlaka Allah
onlarla beraberdir, nerede bulunurlarsa bulunsunlar. Sonra onlara yapıp
ettiklerini kıyamet gününde (hesap gününde) haber verecektir. Allah, her şeyi
bilmektedir. (Mücadele Suresi, 7.ayet)
Sen
hangi işte olsan, o işe dair Kuran’dan ne okuyacak olsan, yahut siz ne iş
yapsanız, siz ona dalıp gitmişken, Biz size şahidiz. Ne yerde, ne de gökte,
zerre ağırlığınca bir şey bile Rabbinden gizli kalmaz. Bundan küçük olsun,
büyük olsun, ne varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır. (Yunus Suresi,
61.ayet)
Bu yazı inşallah Allah’ın gücünü, kudretini, bilgisini, her
an her şeyden haberdar oluşunu kavramamız için bir vesile olur.
Bu bilinçle hareket eden bir Müslüman hem tek başınayken
herhangi bir insan evladı onu gözlemezken bile, hem de toplum içinde daima
iyiliğe yönelen ve kötülükten yüz çeviren bir birey olabilecektir.
Bu Kur’an gerçeği aynı zamanda, bizi Yaratmakla kalmayıp
her an gözeten ve her an umursayan bir Tanrı’nın varlığını bize hatırlatarak;
deizmin hayali tanrısından ne kadar yüceler yücesi bir İlah’a sahip olduğumuzu
da hatırlatmaktadır.
Allah, Kur’an’da en özel yaşantımıza dek bizim konforumuza
(iç rahatlığımıza) hitap eden emirler indirmiştir. Bizim bireysel yaşantımıza nüfuz
eden hükümler ulaştırmıştır. İnşallah tüm bu örnekler Allah’ın bize karşı şefkatini
bir kere daha gösterir. İnşallah bu örnekler Allah’a olan güvenimizi de
arttırır.
Doğu
da Batı da Allah’ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah’ın vechi vardır.
Muhakkak ki, Allah her şeyi kuşatan, her şeyi en iyi bilendir. (Bakara Suresi,
115.ayet)
Göklerde
ve yeryüzünde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatandır. (Nisa
Suresi, 126.ayet)
Rabbimiz
sen her şeyi rahmetin ve ilminle kuşattın… (Mümin Suresi, 7.ayet)
Bize güzel görünen ama sonu şer olan durumlara örnek olması adına şu yazıları da okuyabilirsiniz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder