Allah, dünyevi süslerin çekiciliğine kapılıp günah işlenmesini,
sadece dünya için yaşanmasını, nimetler içinde yüzerken şükretmemeyi bizlere
yasaklamıştır. Kulluk vazifelerimizi yerine getirmekte istikrarlı olalım diye
pek çok ibret bildirmiştir.
Dünyevi olarak düşkünlük gösterebileceğimiz bazı süsleri de, Ali İmran Suresi 14.ayette örneklemiştir.
Ayette insanların düşkünlüklerine örnekler sayılıyor, insanlara hitap edildiği
için kadınlara hitap etmek dışlanmamış oluyor. Ayet:
Kadınlara, oğullara, altın
ve gümüşten kantarlarca biriktirilmiş yığınlara, salma atlara, davarlara ve
ekinlere tutkunlukların sevgisi; insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm
bunlar geçici hayatın nimetidir. Varılacak en güzel yer ise Allah’ın
yanındadır.
İlk başta ayette sayılan tutkunluklar içerisinde “kadınlar”
dendiği için bu ayetin sadece erkeklere hitaben bildirildiği gibi bir algı
oluşabilir. Oysa ayette bu süslerin gösterildiği kişiler “li en nasi” yani
insanlar olarak ifade edilmiştir. Buradan da anlamamız gereken, bu ayette
sayılan şeylerin insanların düşkünlüklerine “örnekler” niteliğinde olmalarıdır.
Yani, kadınlar da düşkünlük göstermeleri yönünden “örnekler” düşünmekten
dışlanmamaktadır. Şuan kimse salma at alma peşinde değil (çok zengin olup alan
olsa da) çoğunluk en gözde marka arabalar alma peşinde. Bu açıdan baktığımızda
da ayette sayılan örnekleri arttırmamız mümkün. Kadınlar da hitap edilen bir
kesim olarak ayetten dışlandığı hissine kapılmadan örnekleri çoğaltabilirler.
Kadınların erkeklerin peşinde tutkunluk yaşamaları, kıyafet düşkünlüğü, araba
düşkünlüğü hepsi bu süslerden…
İnsan yapısı ve yaratılış amacı gereği, yanlış olan bir şeye
yahut doğru olan bir şeye düşkünlük gösterebilir. Nefsi zayıflıklara sahip
olabildiği gibi, takva arttırımı şansına da sahiptir. İnsan; Allah’ın
belirttiği ibadetlere, imana, takvaya düşkünlük ve isteğini arttırdıkça; yanlış
şeylere meyil göstermekten, günahları sevimli bulmaktan, kurtulabilir. Kur’an’a
sarıldıkça, dünyayı Ahiretin önüne geçirme gafletine düşmez Allah’ın izniyle.
İnsan, ayette bahsedilen örneklere yanlış bir şekilde meyil
gösterecek diye bir kaide yoktur. Ayette sayılan dünyevi nimetleri, Allah’ın
gösterdiği helal çerçeve içerisinde mutlulukla yaşayabilir. Ayette sayılan
örneklere helal bir düşkünlük gösterebilir.
Nitekim Ankebut Suresi 38.ayette, Nahl Suresi 63.ayette, Enam
Suresi 43.ayette; şeytanın insanlara “kötü” olan şeyleri de süslü
gösterebileceği bildirilmiştir. Tabi, şeytan bunu Allah izin verdiği için yapabilmektedir.
Nahl Suresi 99.ayette ve İbrahim Suresi 22.ayette de şeytanın “iman edenler”
üzerinde yaptırım gücü olmadığına dikkat çekilmektedir. Yani, insan iman
yönünde ısrar gösterdiği takdirde; şeytanın yanlış “süslü” göstermelerine,
günah düşkünlüğüne, yanlış meyillere boyun eğmeyebilir.
Tüm bu açıdan bakıldığında, yazının başında verdiğim ayette
sayılan tutkunluk örnekleri insanlar için hem tehlikeli olabildiği gibi, iman
eden biri için helal nimetlere tutkunluk sınıfında olabilir.
Ayette geçen tutkunluk örneklerini kendimizi düzeltmemiz
açısından, tek tek inceleyim bakalım.
Altın-Gümüş Gibi Değerli
Şeyleri Yığma Merakı:
Altın ve gümüşü depolayıp
da, Allah yolunda harcamayanlara, acı bir azap müjdele.
(Tevbe Suresi, 34.ayet)
Ayette de açıkça görüldüğü gibi, altın ve gümüşü yani paramızı
bir kenara yığıp; Allah yolunda harcamaya tenezzül etmiyorsak; ayetin azap
haberi ile muhatap alınmışız demektir. Bir mümine elbette mal, para, zengin
olmak yasaklanmamıştır. Müminlere evini değerli şeylerle süslemek, mücevherat
kullanmak yasaklanmamıştır; hatta bunların helal süsler olduğu ve Allah’tan
verilen büyük nimetler olduğu anlaşılmaktadır. Eğer bir mümin tüm bu sahip
olduklarını; Allah yolunda sarf etmiyorsa işte burada takva sıkıntısı yaşıyor
demektir.
Mümin bunlardan hem dünyevi mutluluğu yönünde yararlanabildiği
gibi, hem de Allah yolunda kullanmakla sorumlu tutulmuştur. Bu sahip olduğu
şeyler, Allah’ı anmayı unutturuyorsa, Ahiret için çalışmak yerine daha fazla
dünyevi zevki tatmaya yönlendiriyorsa burada sıkıntı var demektir. Örneğin,
Cuma Suresi 9.ayette Allah’ı anmak yerine, alışverişe koşanlar
eleştirilmektedir. Mümine sahip olduğu bu mallar Allah yolunda gevşekliğe
sebebiyet veriyorsa risklidir.
Servet-Mal Düşkünlüğü:
Süleyman Peygamberin çok güzel bir duası var tam da bu konu
hakkında.
Servet sevgisini Rabbimi
anmak için benimsedim.
(Sad Suresi, 32.ayet)
Bu ayeti farklı şekilde çevirenler olsa da, ben araştırmalarım sonucu doğru çevirinin böyle olduğuna karar verdim.
Servet/mal sevgisi saptırsın, Allah’ı unuttursun diye değil de
sahip olduğumuz imkanlardan ötürü Allah’a şükretmeye yönlendirsin diye dua
edenlerden olmalıyız. Sahip olduğumuz servet ve imkanlar sayesinde Allah
yolunda hayırlı işler yapalım gayretinde olmalıyız. Zaten, iyilik yapmak,
psikoloji biliminin de hem fikir olduğu gibi, kişiye huzur verir. Bir mümine
zaten Allah yolunda yaptığı hayırlı işler mutluluk verecektir inşallah. Servet
sevgimiz, Allah’ı unutturarak takva gayretimizi kırıyorsa Ahiretimizi riske
atacak denli çok çok tehlikeli demektir.
Ayette sayılan; karşı cins, mal, oğullar gibi şeyler dünya
nimetidir. Bunlara düşkünlük sapkınca olursa, takvaya uymazsa felaket demektir.
Çocuklara Düşkünlük:
Çocuklarımıza (ve eşlerimize) duyduğumuz sevgiden ötürü ve
onların bize mutluluk getirmesinden ötürü Allah’a şükreden kullar olmamıza
dikkat çekilmiştir. (Furkan Suresi, 74.ayete bakabilirsiniz konu ile ilgili)
Çocuklarımıza tutkunluğun ise Allah’ın hoşnutluğundan nasıl
uzaklaştırabileceğini şu ayetten anlıyoruz:
Ey iman edenler! Mal ve
evlatlar sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın! Böyle bir şey yapanlar, hüsrana
uğramışların ta kendisidir! (Münafikun Suresi, 9.ayet)
Allah bu ayette mal ve evlatların Allah’ı anmaktan
alıkoyabileceğine dikkat çekiyor. Evlatlarımıza ayırdığımız meşguliyeti, Allah
için bir şeyler yapmaktan daha öncelikli görmek bu ayetin konusu. Bunu
yapanlara Allah hüsrana uğradıklarını bildiriyor.
Bazılarının çocuklarına sevgisi o kadar yanlış bir şekilde büyür
ki haşa onları Allah’a ortak koşabilirler:
Allah onlara salih bir
çocuk verince; kendilerine verdiği nimette ikisi birden Allah’a ortak koşmaya
başladılar. Allah onların ortak koştuğu şeylerden yücedir. (Araf Suresi,
190.ayet)
Onların önce Ahiretlerini düşünen kullar oluyorsak, onları bize
bağışlayan Rabbimizi unutmak yerine daha da şükrediyorsak, çocuklarımıza
tutkunluğumuz helal dünya nimetlerinden olabilir.
Çocuklarımızın bize değil, Allah’a ait olduklarını ve dünyaya
geliş amaçlarının O’na kulluk etmek olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden de
onların Allah’a adanmış kişiler olmalarını dilemeyiz, onların İslam adına güzel
işler yapanlardan olmaları için gayret göstermeliyiz, aynı İbrahim
Peygamberimiz yahut örnek bir kadın olarak gösterilen İmran’ın eşi gibi:
Rabbim! Beni namazı özenle
yerine getiren kullarından eyle! Soyumdan olanları da, Rabbim duamı kabul et!
(İbrahim Suresi, 40.ayet)
İmran’ın eşi demişti ki:
“Rabbim karnımdakini tamamen sana adadım, adağımı kabul buyur. Sen
işitensin, bilensin. (Ali İmran Suresi, 35.ayet)
Allah’ın örnek gösterdiği kulları yetiştiren, kendileri de örnek
kullar olan anne-babalara Kur’an’da dikkat çekilir. İbrahim Peygamber ve eşi,
Zekeriya, Davud Peygamber, Meryem’in annesi, Meryem’in kendisi, Yakup Peygamber
gibi…
İşte müminler de kendilerini hayırlı bir kul olmaktan men
etmeden, onları hayırlı bir insan olarak yetiştirme gayreti ile evlatlarına
düşkünlük duyan kimselerdir.
Karşı Cinse Düşkünlük:
Kadın düşkünlüğü; iffetsiz bakışa, zinaya dönüyorsa, fuhşu
yaymaya, iffetsiz tavırları takip etmeye dönüyorsa çirkin bir yola gidiyor
demektir.
Kuran’da, Yusuf Peygamberi, odasına atıp zina etmede ısrarcı
olan bir kadın örneği vardır. Kadın açıkça davetkar olsa da, bütün uğraşını
verse bile, zina etmenin bahanesi yoktur. Zina etmeyi geçtim, kadın ne kadar
davetkar olsa bile, karşı cinsi tahrik etme amaçlı davransa bile, şehvetle
kadına bakmak onu incelemek bile yasaktır.
Mümin erkeklere söyle:
Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını/iffetlerini korusunlar.
Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan
haberdardır.
(Nur Suresi, 30.ayet)
Erkek bu ayette bahsedilen erdemi beyninde bitirmediği müddetçe
saçtan bile tahrik olmak, kadın sesinden tahrik olmak konuşulup durur. Kuran
her durumda bakışını şehvetten al diyor. Aslında erkek beyni kendisini
kadınlara karşı nasıl şartlarsa, ona uygun bir tutum sergileyebilir. Nasıl ki
bugün kadınları kara çarşafa sokup, saçından sesinden bile tahrik olan, ama
insanların daha rahat olduğu coğrafyalarda bunlar tahrik olma konusu bile
değilken; eğer erkek kendisine yabancı olan kadınlara karşı bu manzaraları
“şehvet verici” olarak kodlama huyundan vazgeçerse; her gün aldığımız
taciz-tecavüz haberleri de son bulabilecektir. Allah, şeytandan dürtü gelince,
kendisine sığınalım buyuruyor, dürtümüzü takip etmeye çağırmıyor. Kadın saçını
örtse de tahrik olan doğu ülkelerinin örneğine bakarak sorunun tam da bu ayette
belirtildiği gibi, erkek beyninde olduğunu anlayabiliriz.
Kadın sevgisi; helal ilişki yaşamaya, eş sahibi olarak
muhabbeti, huzuru, sevgiyi yaşama gibi arzuları sevimli kılıyorsa; helal bir
cinsel zevk yaşama isteğine dönüyorsa, birliktelik yaşadığı kadını
koruma-kollama duygularına itiyorsa (Allah’ın da emrettiği gibi nikahına aldığı
kadının maddi-manevi gözetimini yapmakta ısrarcı kılıyorsa) çok hayırlı bir
sevgiye dönüşmüş demektir.
Aynı şekilde, kadınlar için de erkeklere olan sevgi ve
ilgilerini tartmaları açısından sadece bu ayet değil; Kuran’ın başka ayetleri
de ibret olmalı.
Kuran, hiçbir ayette kadınlara, erkekler kötü gösterilmiş
demiyor elbette; halkımızın bazı kesiminin sandığı gibi kadınlar erkeği
arzulamaz, kadınların cinsel isteği yoktur, kadınların cinselliğe düşkünlüğü
erkeklerden daha azdır gibi bir tutumu yok Kuran’ın. Tabi cinselliğe
düşkünlük/istek kişinin cinsiyetine göre değil, daha çok psikolojik durumuna
göre şekillenen bir durum. İlginçtir, genelde de Kuran’da kadınların erkeklere
düşkünlüğü yönünde örnekler var.
Bazı toplumlarda, kadınların cinsel haz duygusundan uzak olduğu
sanısının Kuran’da yeri olmaması, Kuran’ın gerçekten psikolojik açıdan
kullarını tanıyan bir Yaratıcıdan geldiğini de kanıtlıyor bana göre.
Misal, Yusuf Peygambere cinsel yararlanma amacı ile asılan
kadın, çok büyük bir günaha sapmakla itham ediliyor. Kuran’da kocasını aldatan
kadınların yemin ettikleri takdirde toplumsal anlamda ceza görmemeleri gibi
örnekler; aslında kadınların karşı cinse olan düşkünlüklerini kontrol etmeleri
açısından öğüt niteliğinde.
Yusuf dedi: “O kendisi
benden yararlanmak istedi” (Yusuf Suresi, 26.ayet)
“Yusuf! Sakın bundan
bahsetme. Sen de kadın, günahına tövbe et! Çünkü sen, günahkarlardan oldun!”
(Yusuf Suresi, 29.ayet)
Görüldüğü gibi, Yusuf Peygamberden yararlanmak isteyen fakat
amacına ulaşamayan kadına günahkarlardan olduğunun belirtildiği sözleri (Bir
adam tarafından), Allah bire bir ayetlerine koyarak örnek sözler olması için
bize bildirmiş.
Her türlü fuhşuyatı ve iffetsizliği çirkin görmek, takvayı
geliştirmenin bir göstergesi. Eğer mümin her türlü iffetsizliğin ardındaki
pisliği, yozluğu, sevimsizliği, gafleti görmeye yönelik ibret alma gözlüklerini
takınırsa; cinsellikle alakalı haram daire içinde olanları çirkin
görebilecektir. Fuhşa bağlı bütün kötülükleri çirkin görerek kaçmak, daha
büyük bir sabırla takvayı arttırıp, içsel kötü düşüncelerden kaçtığımızı,
Allah’a yönelerek daha çok uğraştığımızı, takvamızın üzerine daha fazla
gittiğimizi gösterir.
İnsanların kendini bilmez hayasız davranışlarını hoş görmemek,
ahlak odaklı maneviyata özlem duymak da aslında içimizdeki ayetlerimizle
(vicdanla) uyumludur. Bu yüzden, mümin kötü bir iş yaparsa içten içe kötü
hissetmesi de takvasını geliştirmesi için bir fırsattır.
Helal İlişkiyi Güzel
Görmek ve Bunun İçin Sabretmek:
Yusuf Peygamberin tavrını inceleyecek olursak, Allah eğer doğru
yolu göstermeseydi onun da ona meyledeceğini söylüyor. “Allah doğru yolu
göstermeseydi o da ona meyletmişti” diyor. Ayette doğru yolu görmek ile
meyletmek kelimelerinin cümle olarak bağlantılı olduğu gözden kaçarak, bu ayeti
ayrı bir cümle olarak çevirenler var. “o da onu meyletmişti” şeklinde ayırıp…
Allah ayetinde bu cümleleri birbiri ile bağlantılı tutarak; eğer doğru yolu göstermeseydi
Yusuf Peygamberi kastederek “o da onu arzulardı” demek istediğini görüyoruz.
Günlük hayatımızda da kullanırız bu zaman takısını…”Hayatımda şöyle bir olay
olmasaydı çoktan şöyle yapmıştım” gibi ifadelerle. (Bkz: Yusuf Suresi 24.ayet)
Bir de hatırlatalım ki bu kadınla arasında herhangi bir aşk ilişkisi yok,
aralarında gizli bir aşk vardı deyip günümüzde romantik romanlar yazarak ayette
verilen ince iffet mesajlarının maalesef üzeri kapatılıyor.
Zaten Yusuf
Suresi 33.ayette, Yusuf Peygamberin zindanın bile o kadınların çağırdığı
günahtan daha sevimli olduğunu ifade ettiğini görüyoruz. Yusuf
Peygamber, Allah’ın çirkin olarak gösterdiği şeyi, sevimsiz olarak
nitelendiriyor.
Herhangi bir iffetsizliğe düşmemek için Allah sabretmemizi
bildiriyor. Günahları sevimli görüp gene de bulaşmamak da takvayı arttırma
yolunda iyi bir davranış. Bir de tabi günahları sevimsiz görüp sabredenler var,
bunu da unutmamak lazım ki bu daha da büyük bir sabır ve takva için çalışma
örneği. Zinayı tasavvur etmesine rağmen yapmamaya kıyasla, mümkün olduğunca
çirkin görüp ve böyle görebilmek için çalışmak başarı göstergesi. Zina
çirkindir kötü yoldur, diye sabreden kullar da var. Hatta Yusuf Peygamber
örneğinde görebileceğimiz gibi, zindanı bile daha sevimli nitelendirenler var.
Burada tabi ki müminin cinsel isteği yoktur gibi bir durum söz konusu değil,
mümin cinsel isteklerine rağmen, kötü olanı çirkin görebilir. Bu daha fazla
takvayı arttırdığını, kötü dürtülerden kaçtığını, sabrettiğini, Allah’a
bağlılığını içselleştirdiğini gösterir. Zaten sabreden müminin istediği cinsel
ilişkidir ama zina değil; istediği helal bir cinsel ilişkidir. Cinsel isteğinin
yöneldiği taraf helal yönler olmalıdır. Bu yüzden de gayret göstermelidir.
Cinsel istek olmasına rağmen evlilik imkanı beklemek, Allah’ın öğüdü. Kötü
düşünceleri savmak ve bunların oluşturabileceği kötülüklerden Allah’a sığınmak
İslam’ın emri. Eğer kötülük, hayasızlık sergileyen insanlara “Allah’ın
ayetlerini düşünerek ibret alarak bakarsak” ve bu düşünce tarzını alışkanlık
haline getirirsek her konuda daha da takvalı olduğumuzu bunun için
çalıştığımızı göreceğiz.
Karşı cinse karşı tavrımızı en kolay kontrol altına alacak durum
ise tabi ki evlenmemiz olacaktır. Kuran’da iffetsizlikten(zinadan/insanları art
niyetle gözlemekten) korunmak için evliliğin faydalarına ayetlerde dikkat
çekiliyor zaten. Bu yüzden benim gözlemlerim ve Kuran’dan anladığıma göre
tavsiye edeceğim en faydalı olan yöntem; sevgi dolu, önce manevi açıdan
birbirine destek ve bağlılık duyguları verebilecek tatmin edici bir evlilik
yapmak. Evlilik imkanı bulamadıysak sabretmek… Evliliği her açıdan doyumlu hale
getirmek için de eşlerin çaba göstermesi gerekmekte.
Dostlara Düşkünlük:
Bu kavrama her ne kadar yazının başındaki ayette dikkat
çekilmese de, Kuran’ın genelinde dikkat çekiliyor. Hatta bazıları Allah’a ortak
koşarcasına dostlar/evliyalar ediniyor. Bir kişiyi Allah’tan daha fazla dost
görmek gene ayetlerde eleştirilen bir durumdur.
Hele bir de, Allah’a düşmanlık edenlerle dostluk kurmamız,
onlara muhabbet ve sevgi beslememiz de eleştiriliyor. Bunları söylediğimizde,
bazıları ümitsizliğe kapılıp, “bir insan bir şeyi seviyorsa seviyordur engel
olamaz ki” diyor, hayır ben buna katılmıyorum.
Kuran’a göre insan takvalı olma gayreti gösterirse; kendini her
konuda geliştirip, sevdiği şeyleri kontrol altına alabilir, çünkü takva insanı
değiştiren bir şeydir. İnsan psikolojisi kişi tarafından yönetilmeye müsaittir.
Mümin değilken ahlaki olmayan pek çok şeyi sevimli görüp, daha sonra gittikçe
sevimsiz bulan ben ve benim gibi mümin dostlarıma rastlıyorum. Aslında bunu en
iyi mümin olanlar anlar. İslam’ı tanımadan önce, pek çok şeyin ne kadar kötü
olduğunu algılayamıyorduk bile. Zamanla önem verdiğimiz şeyler bile değişti.
Zamanla insanları farklı değerlendirir olduk.
Allah’ın hislerimizi yönlendirme yönünde öğütlerine destek
olabilecek bir örnek vereyim. Bir tanıdığımız gelip; çok düşkün olduğumuz
çocuğumuzdan hoşlanmadığını söylese, ona sevgimiz kalır mı, elbette kalmaz.
Çocuğumuzu sevmiyor beğenmiyor diye ilişiğimizi bile anında o kişi ile keser,
hatta kin bile güderiz. Konu Allah’ı sevmeyenler olunca neden böyle olamıyor?
Çocuklarımızı Allah’tan daha mı çok seviyoruz? Yeterince Allah’a bağlılık,
düşkünlük göstermiyor muyuz yoksa? Oysa her eksik tarafımız için çalışmamız,
Allah’a daha iyi olmak için sığınmamız dua etmemiz gerekir. Namazı sıkılarak
ama sırf görev diye yerine getirmekle; namazı huşu ile zevk alarak kılmak tabi
ki bir değil. Zekatı da sırf görev diye vermek değil, gönülden verebilmek
ayetlere göre önemli olan nokta. Hırsızlara ağzımızla yaptıkları kötü demekle
kalmamalı, özümüzde de bunu kötü bulmalıyız, haksızlık ve şefkat kavramlarını
kalbimizde hissetmeliyiz.
Müminleri dost edinmeliyiz, O’na düşmanlık besleyenleri biz de
dost edinmemeliyiz. Eğer dostluklarımıza olan düşkünlüğümüz, Allah’a bağlılık
bilincine bakıyor ise, işte o zaman ateşten çukurun kenarından kurtulabiliriz
demektir. (Bkz: Ali İmran Suresi, 103.ayet)
Allah, ayetlerinde dost tuttukları yüzünden cehennem çukuruna
gidenlerden bahsediyor. Kurduğumuz bazı dostluklar bizi cehennem çukuruna da
götürebilir, cennet güzelliğine de.
ÖZETLE SON SÖZ:
Yazıdaki ayetlerde de görebileceğimiz gibi, dünya nimeti-süsleri
olarak gösterilen şeyler, bizi cehennem çukuruna götüren biletlerimiz
olabileceği gibi; Allah’ın rızasını kazanan üstün kullardan olmamız yönünde
motive edici lütuflar olabilir. Bunu belirleyecek olansa; bizim hangi taraftan
olmayı seçmemiz ve bu yönde gayret gösterip-göstermememiz.
Biz ona yolu gösterdik.
Artık ya şükredici olur ya nankör. (İnsan Suresi 3.ayet)
Gerçek yurdun Ahiret yurdu olduğunu asla unutmamamız ve
bağlandığımız şeylere hayırlı olan dairede bağlanmamız dileğimle…
Çok güzel, motive edici bir yazı olmuş. Teşekkür ederim böyle bir yazı yazıp paylaştığınız için.
YanıtlaSilAllah'a çok şükür ki Rabbimiz bize motive olmamız için harika bir kitap indirmiş.
YanıtlaSilYazıda bahsettiğim ayeti bazı insanlar "demek ki paraya, karşı cinse düşkün yaratıldık. Demek ki parayı bulunca sapıtmam zinaya düşmem çok normal" diye anlayarak adaletsizce imtihana tabi olduklarını sanabiliyorlar. Yahut günaha saptıklarında kendilerince bahane uydurabiliyorlar... Halbuki, bu ayete bütüncül (Kuran'ın genelini araştırarak) bakmalıyız, Rabbimiz "yanlış" bir şekilde tüm bunlara düşkün olmayabileceğimizi bize açıklamış.
Ben de teşekkür ederim, geri dönüşler almak insanı mutlu ediyor.
Yazınız çok güzel. Bu ayeti "Karşı cins, evlat, mal, taşıt ve yiyecek." sözcükleriyle de okuyabiliriz. Asıl anlam bu bence de. Ancak ayetin "Kadın" diyerek daha çok erkeğe hitap etmesi gerçekten anlamlı. Bir kadın kesinlikle yukarıda sayılan şeylerden, zenginlikten hoşlanır. (Bkz:zengin koca) Bir erkek de aile kurmak isteyebilir. Fakat bir evkızı evişi ve doğurganlığı karşılığında evlenebilir; kocasının imkanlarıyla getirdiği yiyeceği yer, malından ve arabasından faydalanır. Yani ayette sayılan şeylere kolaylıkla erişebilir. Lüks içinde yaşamaz o ayrı ancak kendisiyle aynı şartlarda bir evoğlanı evişi ve spermi karşılığında erişemez bunlara. Aileden zengin değilse dolaylı yollarla taşıta, yiyeceğe ve mala ulaşamaz. Kendini kanıtlamadan karşı cinse de ulaşamaz. (Ve çocuğa) Tek eşli evlilik ya da metres ilişkisi, ne olursa olsun herhangi bir kadını bile etkileyemeyen adama toplum saygı duymaz. Bir kadın ise gençlik ve bakımla birçok erkeği otomatikman etkiler. Yani bir erkek yukarıda sayılanlara sahip olabilmek için bir kadına kıyasla daha çok çabalamak, beklemek ve sabretmek zorunda. Ayrıca eşini ve çocuklarını maddi olarak gözetmek zorunda. Erkeklerin ortalama evlenme yaşı kadınlardan daha yüksektir. Bu durumda da bir kadına kıyasla hırs yapmaları, mal-mülk, eş-çocuk kaygısına düşüp ahireti unutmaları daha olası. Kadının önceliği aile gibi görünürken erkeğin önceliği ayette sayılanlar gibi görünüyor toplumsal koşullarımızda. Bu yüzden ayet öncelikle erkeğe hitap ediyor.
YanıtlaSil