12 Mayıs 2016 Perşembe

Hem İlim Sahibi Hem Takva Sahibi Olmak...

Allah; O’nun buyruklarına göre hareket etmemizi, ibadetimizden ahlakımıza her şeyi mümine yakışır bir bilinçle gerçekleştirmemizi istiyor. Hayatın mutlak amacını çözen kişiler olarak, imtihan amacına uygun hareket etmemiz gerekli. Bu gereklilikleri takva sahibi olmak başlığında toplayabiliriz.
Bunları yapmamız için en temel görevlerimiz; araştıran, sorgulayan, düşünen, Kuran’ı araştıran, yerin ve göğün yaratılışını düşünen (Bkz: Ali İmran Suresi 191.ayet) insanlar olmamız. Tüm bunları da ilim sahibi olmak başlığında toplayabiliriz. İlim sahibi olan bir insan ise, edindiği bilgileri başkalarına iletmeyi isteyecek, iyiyi ve doğruyu öğütleyen bir birey olacaktır.
Böyle iki ayrı başlık yapma sebebim şu: Kuran’ı araştırmak yani ilim sahibi olmak kadar, Kuran’ın bizzat kendisini uygulayabilen, her emrine sadık kalabilen insanlar olmamız gerektiği. Allah, bize taşıyamayacağımız bir şey yüklemeyeceğini bildirdiğine göre, her emre sadık kalabileceğimiz kanaatindeyim. (Bkz: Bakara Suresi, 286.ayet)
Sadece iyiliği öğütleyerek, iyiliği sözleri ile dışa vuran bir insan değil; hem iyiliği öğütleyen hem de gerçekten iyiliğin peşinden giden insanlar olmamızı istiyor Allah.
Kuran’ı okudukça fark ettim ki, ilim sahibi olmakla, takva sahibi olmak aynı anlama gelmiyor. Bir insan gerçekten din konusunda bilgili olabilir, bu bilgileri de insanlara aktarabilir. Özel hayatında ise Allah yolunda gerçekten ne kadar sakındığını, içsel dünyasında Allah’a karşı ne kadar samimi ve günahları sevimsiz bulmak konusunda ne kadar başarılı olduğunu Allah bilir.
Bir şeyin yapılmamasını gerektiğini söylemek kolaydır, önemli olan onu yapmamaktır. Pek çok insan, ikiyüzlülük, yalancılık, zina, haram yeme, para çarpma, dedikodu, çekiştirme, art niyet çok kötüdür diyebilir; ama benliğine baktığımızda aslında kendisinin çokta güvenilir bir insan olmadığına kanaat getiririz. Komedi gösterilerine dek klişe halini almış bir cümlede olduğu gibi: bazıları “dedikodu da sevmem ama…” ile söze başlar, insanları arkasından bilip bilmeden çekiştirir. Sabahtan akşama kadar namustan bahsederler, kendileri dışarıda namussuzun önde gidenidir. Hırsızlara lanet yağdırırlar ama yeri geldiğinde de faiz yemekten geri durmazlar. Faiz yemeyeni de aptal olarak nitelendirirler. Faizin hırsızlıktan farksız olduğunu anlamazlar.
İnsanların büyük çoğunluğu aslında zaten Allah’ın vahyi ile alakasız yaşayan, Allah’a karşı pek de muhatap içerisinde olmayan kişiler. “mümin olarak bu örneklerin benimle ilgisi yok” deyip, kendilerine bu keskin örnekleri yakıştıramayanlar olabilir. Hayatımıza bakacak olursak, vahiyle çelişen bazı davranışlar bulmamız muhtemeldir.
Bir tanıdığım var ki, kendisi anlayarak Kuran okumuş. Dinen yanlış bilinen pek çok şeyin doğrusunu biliyor. Allah’a inanıyor. Özel hayatında ise, kumar alışkanlığından içkiye rahatça takılıyor, yalnızca dünyanın dış görünüşü peşinde oyalanıp, namaz ibadetini yerine getirmiyor.
Allah ise; ne öyle ne böyle değil, hem bilgili hem de O’nun öğretilerini uygulayan kullar olmamızı istiyor. Kulluk hem ilim sahibi olmak hem takva sahibi olmak konusunda bütünlüğü gerektiriyor.
Felsefeden bilime, mimariden, sanata pek çok konuda donanımlı insanlarla dolu etrafımız. Pek çok kişi sırtına sayısız bilgiyi yüklese de varlık amacını bir türlü çözememiş, en temel bilgiyi ve sorgulamayı gerçekleştirememiş olabiliyor. En başta yüklenmesi gereken kitabın, Tek Tanrı’dan gelen Kur’an’ı Kerimolduğunu, insanın en başta varlık amacını çözmüş olması gerektiğini anlayamıyor. Diğer tüm bilgilerin ise bu amacın yolunda kendisini zihnen geliştiren bilgiler olduğunu fark edenler az.
Günümüzde bazı konularda gayet hoş tespitlerde bulunan insanlarla karşılaşabiliyoruz, ama varlık amaçlarını çözemedikleri, vahyin öğretilerini zihinlerine ve kalplerine yüklemedikleri müddetçe aslında gerçekten ilim sahibi olamamışoluyorlar.
Vahiyden habersiz olup bir sürü konu hakkında detaylı bilgi edinen ya da Vahyi bilmesine rağmen hayatına geçirmeyen kişilere yönelik okumamız gerekli bir ayet var. Yahudilerden bahseden ama herkese ibret olacak şu ayet ile muhataplar:
Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz. (Cuma Suresi 5.ayet)
Bir insan din hakkında onlarca kitap yazabilir, televizyona çıkabilir. Bu yüzden şöhret sahibi olabilir. İnsanlara iyi olanı söyleyen, Kuran’ı okuyup araştıran bir insan olabilir. Bunlar; Allah katında kimin önde olduğuna dair tek kriter değildir. Çok önemli olan bir nokta vardır ki, o da okunanları uygulamak, Allah’a karşı samimi olmak, ayetleri içselleştirebilmiş bir kul olabilmektir. Bizden daha az bilgi sahibi biri, bazı konularda, bizden daha takvalı davranabilir. Tabi, önemli olan hem ilim sahibi hem de takva sahibi olabilmektir. Kuran’da bu gerçek İsrailoğulları üzerinden, şu şekilde örneklendirilmiştir:
İnsanlara hayırda erginliği emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap’ı okuyup durmaktasınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? (Bakara Suresi, 44.ayet)
Bu yüzden, yalnızca iyiliği öğütleyen, Kitap’ı okuyup duran, araştıran insanlar olmamız değil, bunlarla birlikte kendi nefsine hakim olan, kendi benliğini takva ile geliştirmiş, ayetleri içselleştirmiş kullar olmamız gerekiyor.
Bir insanın hoca diye adlandırılmasından ötürü, takva konusunda herkesin önünde olmadığını; her insanın kalbini, aklını, samimiyetini, takvasını en iyi Allah’ın bildiğini unutmamalıyız.
Kuran’a göre herkesin elinde olan imkanlar ölçüsünde Allah yolunda sınandığını unutmamalıyız. Kimseyi en takvalı ilan etmememiz gerekiyor. İçten içe de, bir tek kendimizin en mümin olduğunu düşünmememiz gerekiyor. Belki de hiç ummadık kişiler, bizden daha mümindir.
Takvasını örnek almamız için illa bir insanın din hocası diye adlandırılması gerekmediğini bilmemiz, bunun için de önce kendi aklımızı ve kalbimizi geliştirmemiz gerekiyor.
Kendi yolundan kimin saptığını en iyi senin Rabbin bilir. Hidayete ermiş olanları en iyi bilen de O’dur. (Enam Suresi, 117.ayet)

1 yorum: