Biliyorsunuz israf etmek Allah tarafından yasaklanmış bir davranış. Allah muhtaçlara yardım etmeye çağırıyor bir de bizleri. Bu arada, Allah, zekat konusunda 40 da 1 gibi bir ölçü koymamış.
Bu yazıyı, pek çok insandan şanslı olan gene de israf edebilen bizlere,
zekat vermeyen ya da daha fazla zekat vermeye eli gitmeyen bizlere, biraz daha
merhameti hatırlayalım diye ithaf ediyorum.
Allah’ın ayetleri olmasa, bu dünyaya nasıl sabredilir? İnanın ben kendi
adıma tasavvur edemiyorum.
Herhalde kimi karanlıklar içinde depresyonlarda, kimi de vücutlarına kibir
yuvalayarak, oyun ve eğlencelere dalarak görmüyorlar ibret verici gerçekleri…İnsanlar
aslında o kadar acınası ve kötü haldeler ki (hem kişilik olarak hem yaşantı
olarak), bu gerçeği kibir yüklü duvarlarından ötürü göremiyorlar.
Dünyada bunca muhtaç insan varken, çok bulup israf eden insanlar olarak,
yatıp kalkıp ne kadar af dilesek az.
Hemen hepimiz güzel yerler arıyoruz vakit geçirmek için, en azından ben
öyleyim. Bana neşe verecek, görünce içimin açılacağı manzaralara bakmak
istiyorum. Sonra, bir haber okuyorum ya da yolda kötü durumda birini görüyorum.
Bu dünya güzel manzarası ile çirkin manzarası ile bir. Madalyonun iki yüzü
derler ya bu dünya tam da böyle, bir yüzünde süsler ve ışıklar; bir yüzünde
sefalet, açlık, yoksulluk, hor görülmüşlük ve itilmişlik.
Süslü süslü caddelerde, mutlu mutlu dolaşmayı kim istemez? Ahşap sandalyeli
bir kafede kendimize güzel bir yer bulup, giyinip takınmak da çok güzel bir
lütuf değil midir? Bu lütufla birlikte caddelerimizin arkasında varoş denilen
mahalleler de var tabi. Pahalı bir arabanın jantının elmas gibi parıldayacağı
mahalleler var.
Bazen çevreme ibret almak için bakıp düşünüyorum. İnsanlar sanki
hayatları hep gülerek devam edecek gibi hala daha niye yaşadıklarını sorgulamıyorlar. Şöyle bir, neler konuşuyorlar diye internete göz atıyorum,
alabildiğine sığ muhabbetler dönüyor. Ayakkabılarında dünyayı taşır sanarcasına
yürüyen kadınlar, spor salonundan çıkınca dünyayı kurtarmış gibi övünen
adamlar, kredi kartlarından ve biletlerinden ibaret kişiler...Elbette spor
yapmak, güzel bir gösterinin biletini satın almak günah değil. Bunları yaparken
Allah'ı unutmak veya niye yaşadığını aklı selim bir şekilde sorgulayıp gerçeğin
peşine düşmemek, esas olması gereken amaç için yani Allah'ın rızası için
yaşamamak eleştirdiğim. Allah'ın rızasını kazanmak da, bazı duyarlılıkları edinmekten
geçiyor. Mesela başka insanların yoksul oluşunu sorun edinip, birilerine iyilik
yapma duyarlılığı kazanmak gibi.
Dışarıda insanların halinden ibret alarak vakit geçirdiğim bir akşam, kir
ve yoksulluk içinde yaşadığı belli olan bir kadın yanıma geldi. O gittikten
sonra içeceğimi yudumlamaktan utandım. Çünkü, nimetler içinde bazen o kadar da
önemsiz olan şeyleri kendime dert edinebiliyor ya da bazen şükretmek yerine
nankörlük yapabiliyordum. Çevremdeki insanlar da o kadını zaten pek umursamadı,
üzerinde çiçek desenli bir elbise olmadığı için insanlar pek bakmak istemedi
kendisine. Fakir insanlar kendilerine illüzyon satın alamaz, o yüzden de
kendilerine hayranlıkla baktıramazlar. Bizim oturduğumuz yerlerde vakti
olmadığından değil parası olmadığından oturamıyor. Üstelik onun böyle bir hayat
yaşamasında hepimizin payı var. Biz okul sınavlarından şikayet ederken ya da
işimizdeki bir meseleyi kafamıza takarken, tuvalet yerlerini paspaslayan
insanlar var.
Tabi ki, herkes beyin cerrahı ya da öğretmen olmak zorunda değil. İşçilik
mesleğine de bu toplumun ihtiyacı var. Ama Kur'an'a baktığımızda her insanın
refah düzeyinde bir hayat yaşaması yönünde çalışmalı gerçek müminler. Her
insanın hem insan olarak zorunlu ihtiyaçlarının karşılandığı (yeme, içme, barınma,
sağlık gibi) hem de insan olarak sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı (eğitim,
sağlıklı bir çevre, sağlıklı doğa, güzel bir muhit) bir hayata sahip olmaları
yönünde çalışmaları gerektiğini bilir gerçek müminler.
Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar? (Nahl-71)
Çok uzak değil, yoksulluk bizim sokaklarımızın arkasında. Ev
duvarlarımızdan görmüyor olabiliriz, olsun dev ekranlarımız var
seyredebileceğimiz. Yoksulluğu, imkansızlığı, dışlanmışlığı, insan gibi
yaşamamayı ekranlarımızdan görebiliriz; o da bir diğer güldüren görüntüye
geçene dek. Biz de yoksulluk çekiyor ya da para kaygısı yaşıyor olabiliriz elbette, ama bizlerden daha kötüleri olduğu da bir gerçek.
Özellikle modern dünyada, gelir düzeyine göre muhitler daha da birbirinden
uzaklaşmıştır. Zengin muhitlerde oturan kişiler, arabalarıyla yirmi dakikada
çok çok fakir muhitlere gidebilir. Emin olun çocuklarına süt bile alamayan
aileler var. Hatta metropol kenti İstanbul'da elektriğin olmadığı evler var.
Çay poşetlerinin lüks sayıldığı evler var.
Bir tarafta kırık dökük, bir tarafta ışıltılı sokaklar...Bir tarafta
sefalet, bir tarafta büyük yakalar. Dünya böyle bir yer, dahası insanoğlunun
açgözlülüğü ve kibriyle kurduğu dünya böyle desek daha doğru...
Birileri kibir yüklü halleriyle, gösteriş budalalığıyla, çürümeyi bekleyen
bedenlerini, hayranlıkla sergilemeye çalışırken; birileri daha çocuk yaşta
çalışmak zorunda. Böyle bir dünyada yaşayan bizler ise büyük bir imtihandan
geçiyoruz. Bu dünya içinde kendisini süsler içinde kaybedenlerden miyiz, muhtaç durumdaki kişileri umursamayan kişilerden miyiz, kibirlenen ve vaktini boş
amaçlar için öldüren kişilerden miyiz bunun savaşını vermekle mükellefiz
aslında:
Sonra o gün, nimetlerden muhakkak hesaba çekileceksiniz.
(Tekasür Suresi, 8.ayet)
Birileri yaşlarına bakmadan kral, prenses, eşsiz bir pırlanta, harikalık
sanırken kendini; bazı çocuklar var ki pilot olmayı hayal etmeleri gerekirken
dileniyorlar.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, bu kibrimizle kurduğumuz dünyanın
adaletsizliğini görmek için. Orta Doğu sokaklarındaki çocukların yüzünden
okumaya gerek yok bu adaletsizliği, doymak bilmez iştahımızı, kibir
boyalarımızı, imkansızlığı, yoksulluğu… Meksika’nın seks-uyuşturucu
bataklarında, çocuk yurtlarında tacizden kurtarılan çocuklarda okumakla da olmuyor sadece. Bir aynada kendimize, bir de sokaklarımızın arkasına bakmak yeter.
Daha iyi koşullarda yaşayan insanlar olarak, israf ettiğimiz bir nimette, zekat
vermeye elimizin gitmediği halimize bakıp, iki yüzümüzü de görebiliriz.
Bizim her ihtiyacımız önemli. En ufak bir ihtiyacımız bile önemli. Ama bizim gibi, pek çok şeye muhtaç olan, ama muhtaç olduğu şeylere ulaşamayan insanlar var. Bu insanlar için neler yaptık, neler yapmadık elbette hesabı sorulacak.
İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar: Kendisini her türlü
ihtiyacın üstünde görmüştür. Oysaki, dönüş yalnız Rabbinedir!
(Alak- 6,7,8)
Belki iki yüzümüzden de kibrimizden de vazgeçeriz ve belki iyilik yapmaya daha duyarlı, nimetlere karşı şükretmede daha dikkatli insanlara dönüşürüz, umarım...
Ölünceye dek insanların girdiği çoğaltma ve biriktirme yarışı:
Dünyadaki açlığın suçlusu Allah mı?
Yazılarımı şu siteden de okuyabilirsiniz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder