Allah’ın, Kuran’da biz
kullarına bildirdiği tüm kıssalar, Peygamberlerin yaşadığı olaylar; öğüt
almamız, üzerinde düşünmemiz, kendi hayatımızda/toplumumuzda benzer durumları
görmemiz ve ayetlerini tüm yaşantımız boyunca kılavuz edinmemiz içindir.
Peygamberler
toplumlarını uyarmak için geldiklerinde, getirdikleri vahye karşı, hemen hemen
aynı karşı çıkışları görmüşlerdir. Peygamberlerin en sık karşılaştığı karşı
çıkış, gittikleri toplumlardaki insanların, atalarından gördüğü dini inanç
sistemini sorgulamamaları ve doğru kabul etmeleridir.
Son peygamberimiz de
vahyin mesajını iletmeye çalışırken Arap toplumundan benzer karşı çıkışlar
almıştır.
Bugün de, Peygamberin
ağzından çıkması mümkün olmayan, açıkça Kuran’la çelişen sözler, Allah’ın
dinine ortak edilmeye çalışılıyor.
Kur’an’a inanıyor
olmamıza rağmen, Peygamberin ağzından çıktığı söylenen hadislere inanmıyor
oluşumuz pek çok kişiye mantıksız geliyor.
Oysa Kur’an’ın, Allah
kelamı olup olmadığını oturup tartabiliriz.
Peygamberin ağzından
çıktığı iddia edilen ve sahih kabul edilen, 6 sahih denilen hadis kaynaklarını
da inceleyip, bunların Peygamber tarafından iletilip iletilmediğini oturup
tartabiliriz.
Kur’an tek başına,
içindeki değer ve inanç sisteminin mantıklı-tutarlı oluşu; felsefi-psikolojik
tanımlamaları, bilimsel mucizeleri, adalet ve vicdan çizgisinde oluşu ile Allah
kelamı olduğunu kanıtlamakta. Bunun yanında, Kur’an, dini tek kaynağın kendisi
olduğunu, Son Peygamberin sünnetinin sadece Kur’an’da olduğunu, çok açık,
yeterli, açıklanmış ve detaylı bir kitap olduğunu belirtmekte. Kendisinden
başka her İslam dini hakkındaki iddiaya da şüphe ve sorgulama ile yaklaşmamızı
bizlere öğütlemekte.
Hadisler ise, Son
Peygamberin ölümünden 200-300 sene sonra ortaya atılıp derlenmiş kaynaklar
olup; içinde Kuran ile çelişen hem de başka hadisler ile çelişen bir sürü hadis
yer almakta. 4 halife zamanında hadis sayısının 500 olduğu da bu 6 sahih hadis
kitabında yer almakta (niyeyse daha sonra binlerce sayıya çıkıyor bu miktar),
Son peygamberin hadis yazımını yasaklaması da gene bu sahih denilen kitaplarda
geçiyor. Hadis kitaplarının kendi içindeki bazı hadisler bile, hadislere
güvenmememiz gerektiğini aslında bizlere bildiriyor.
Hadis, Peygamberin
sözü demek değildir. Peygamber’in söylediği iddia edilen sözlerdir. Bu sözleri
mantık ve Kur’an süzgecinden geçirerek değerlendirmeye tabi tutabiliriz.
Değerlendirdiğimizde de görüyoruz ki, neredeyse pek çoğu, İslam dinine iftira
içermekte, çünkü pek çoğu Kur’an’ın kendisi ile bizzat çelişmekte.
Kur’an ayetlerine
bakan biri de Peygamberin iletebileceği ekstra başka bir kaynak olamayacağını
idrak eder (çünkü bu yönde ayetler var).
Günümüzde eski
atalarımızdan kalma ama Kur’an ile çelişen inanışlar, İslam diye savunuluyor.
Sebep olarak öne sürdükleri ise senelerdir böyle inanılıyor ve senelerdir böyle
yapılıyor oluşu. Uydurma olduklarını; Kuran ile çelişiyor olmalarından ötürü
ispat etmemize rağmen çok güvenilir denen insanlar tarafından iletilmiş
olduğunu söylüyorlar. O inanışların Kur’an ile çelişmesinin önemi yok
gibi, bilmem kime duydukları sevgiden ötürü, bu çelişen inançları din edinmeye
devam ediyorlar!
Bakın Allah,
senelerdir süregelen, atalardan gelen inançların doğruyu görme adına
bir delil olamayacağına şu ayetlerle karşı çıkıyor:
Onlara, “Allah’ın indirdiğine tabi olun” denildiğinde; “Hayır, biz
atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz”dediler. Şayet, onların
ataları bir şey akıl etmemiş olsalar ve hidayete ermemiş olsalar da mı? (Bakara
Suresi, 170.ayet)
Allah’a inanan
insanların çoğunun ortak kabul ettiği şeyler de, sırf çoğunluk öyle inanıyor
diye, doğruyu göstermez. Yusuf suresi 106.ayette; Allah kendisine iman eden
insanların çoğunun, kendisine ortak koştuğunu da bildiriyor! Yani, burada
oturup, “ama milyonlarca müslüman tersine inanıyor, bir siz mi doğrusunuz?”
mantığı ile ona buna karşı çıkmak; Kur’an’a göre, doğruyu bulma yolunda
güvenilir bir yöntem değil.
Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmez. (Yusuf Suresi, 106.ayet)
Peygamberimizi gören
sahabelerden olunca, Peygamber hakkında bir iddia ortaya atan insanları
otomatikman kutsal sayıyorlar. Ebu bilmem ne’den öyle duyulmuş olması onları
ikna ediyor! Sanki Kuran’da sahabeler içinde pek çok münafık olduğu ve kimin
münafık olduğunu Peygamberin bile bilemeyeceği bildirilmemiş gibi, Peygamberi
gördüm diyen herkese inanıyorlar! (Bkz: Tevbe 101.ayet)
Hatırlatalım ki
Peygamberi gören herkes, doğru yol üzere değildi. Tebliğ ortamı gereği
Peygamberler pek çok müşrikle, küfre sapanla karşılaşmıştır. Kuran’a göre
Peygamberlerden başka kutsal sayılabilecek, itaat edilebilecek her hangi bir
insan yoktur. Evliya, sahabe denilerek hiç kimse özel bir dini statüye
oturtulamaz. Kur’an’a göre, iman eden herkes evliyadır (velidir, dosttur) yani
Allah dostudur zaten! (Bkz: Bakara 257.ayet)
Allah, çok sevdiğimiz
Muhammed Peygamberimize, Kuran’dan başka ek bir dini kaynak, müminlere tebliğde
bulunmakla yükümlü tuttuğu, ayrı bir vahiy zinciri indirmemiştir. Öyle ki,
Peygamberin özel hayatı ile ilgili konular bile Kur’an üzerinden
iletilmektedir.
Onlara bir ayet getirmediğinde, ”Onu da şuradan buradan derleseydin ya!”
diye konuşurlar. De ki: Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu,
Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum
için rahmettir.
(Araf Suresi, 203.ayet)
(Araf Suresi, 203.ayet)
Ayetin özellikle ilk
cümlesine dikkat! Peygamberimize ayet gelmediğinde toplum Peygamberimizden
cümleler istiyor. Allah, Kur’an ayeti iletmediğinde sahabeden böyle bir isteğin
geldiğini, Peygamberin ise bunu reddettiğini görmekteyiz. (Ayet, Kur’an’da yer
alan sözlerdir). Bazıları Araf 203.ayeti “onlara mucize getirmediğinde” diye
çeviriyor. Halbuki burada kullanılan kelime ayettir. Ayet kelimesi hem mucize
hem delil anlamlarına gelir.
1.
|
ve izâ lem te’ti-him
|
: ve onlara getirmediğin zaman
|
2.
|
bi-âyetin
|
: bir âyeti
|
3.
|
kâlû
|
: dediler
|
4.
|
lev lâctebeyte-hâ
(lev lâ ictebeyte-hâ) |
: eğer, şâyet, keşke onu toplasan (düzsen, uydursan) olmaz mı
|
Bu ayetten açıkça
anlıyoruz ki, Peygamberimiz yalnızca Kuran ayetlerinin tebliğini yapıyor, ona
yalnızca Kuran ayeti vahyediliyor. Vahyedilen de yalnızca Kur’an ayetleri
olduğundan, Peygamber yalnızca Kuran ayetlerine uyuyor.
Peygamberler; hakkında
hiçbir kanıt bulunmayan, delilsiz ve boş inanışlara karşı mücadele etmişler.
Aynı şu dönemde, tüm aklı başında müminlerin hadislerin kesin delil
olmadıklarını göstermeye çalıştıkları gibi. Kur’an, kendisinden başka sözlerin
peşinden (vahiylermiş gibi) gitmeye karşı çıkıyor. (Hadis kelimesinin anlamı
söz demektir.)
İşte, bunlar, Allah’ın ayetleridir. Sana hak ile bunları okuyoruz. Artık,
Allah’dan ve onun ayetlerinden sonra, hangi hadise(söze) inanacaklar? (Casiye
Suresi, 6.ayet)
Evet, bu soruyu
kendinize sorun, müslümanım diyen kardeşlerim. Allah’ın ayetlerinden sonra
hangi hadisin peşinden gideceksiniz!?
İbrahim Peygamberimiz
şöyle söylemiş:
Hem siz, hakkında size hiçbir kanıt indirmediği şeyleri Allah’a ortak
koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da ben, ortak tuttuğunuz şeylerden nasıl
korkarım! (Enam Suresi, 81.ayet)
Hud Peygamberimiz de,
haklarında hiçbir delilin olmadığı başkalarından gelen duyumlar ve ataların
uygulamalarıyla mücadele etmiştir. Aynı şuan tüm aklı selim sayıca az olan
müminlerin yaptığı gibi.
Haklarında Allah’ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin
uydurduğunuz bir takım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz?
(Araf Suresi, 71.ayet)
(Araf Suresi, 71.ayet)
Allah; Kuran’da her
şeyi açıkladığı bir kitap indirdiğini, Kuran’dan başka bir söze yani hadise ihtiyacımız
olmadığını söylemiştir. Hadis kelimesinin manası sözdür. Yani Allah bizi
Kuran’dan başka bir kaynağa, dini öğretecek başka bir söz yığınına sevk
etmemiştir.
Bundan başka, hangi hadise inanacaklar? (Mürselat Suresi, 50.ayet)
Allah, gerekli her
şeyi açıklayan bir kitap indirmiştir.
Biz sana her şeyi açıklayan bir kitap indirdik. (li kulli şey’in: her şeyi,
tibyanen: açıklayan, el-kitabe: kitap, aleyke: sana, ve nezzel-na: biz
indirdik) (Nahl Suresi 89.ayet)
Allah, Kur’an’da belirtmediği
konular hakkında bizi muaf tuttuğunu, Kur’an dışı hiçbir hükümden sorumlu
olmadığımızı da bildirmiştir:
1.
|
yâ eyyuhâ
|
: ey!
|
2.
|
ellezîne âmenû
|
: âmenu olanlar
|
3.
|
lâ tes’elû
|
: sormayın
|
4.
|
an eşyâe
|
: şeylerden
|
5.
|
in tubde lekum
|
: eğer size açıklanırsa
|
6.
|
tesu’kum
|
: sizi üzecek
|
7.
|
ve in tes’elû an-hâ
|
: ve eğer ondan sorarsanız
|
8.
|
hîne yunezzelu
|
: indirilirken
|
9.
|
el kur’ânu
|
: Kur’ân
|
10.
|
tubde lekum
|
: size açıklanır
|
11.
|
afâ allâhu an-hâ
|
: Allâh ondan affetti
|
12.
|
ve allâhu
|
: ve Allâh
|
13.
|
gafûrun
|
: Gafûr, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
|
14.
|
halîmun
|
: Halîm, yumuşak muamele eden
|
Ey iman edenler! Açıklandığında sizi üzecek şeylerden sormayın. Eğer ondan
sorarsanız, Kur’an indirilirken size açıklanır. Allah, onları
affetmiştir(onlardan vazgeçmiştir). (Maide Suresi, 101.ayet)
Allah, Kuran’da, biz
kullarına haklarında delil indirmediği şeyleri O’nun dinine ortak koşmamızı
haram kılmıştır.
Kuran’da başvurulması
için herhangi bir ek kaynak gösterilmemiş tam tersine Kuran dışında hüküm
aramak eleştirilmiş. Kur’an, kendisinden başka hiçbir kaynağa bizi
yönlendirmemiştir. Kur’an’da müraacat için belirtilen başka bir kaynak olmadığı
için, Kur’an dışında din adına edinmeye çalındığımız her bilgi, kanıt
niteliğinde değildir.
Allah’ın kelamıyla
insanlara tebliğde bulunduğumuzda; atalarından öğrendiklerini, Kuran dışı
kaynaklardan edindikleri dini inançları, Kuran’da olmayan emirleri yani kesin
delil olamayacak şeyleri kılavuz edinenlerden, Peygamberlere itiraz edenlerin
yaptığı benzer tepkileri alıyoruz: ”sapık, beyinsiz, yalancı.” Oysa eski
toplumlarda da Allah’ın delil olarak indirdikleriyle tebliğde bulunan
Peygamberler de benzer tepkileri alıyordu.
Nuh Peygamberimize
toplumunun yüksek statü sahipleri diyor ki:
Vallahi biz seni açık bir dalalet(sapıklık) içinde görüyoruz.(Araf Suresi, 60.ayet)
Vallahi biz seni açık bir dalalet(sapıklık) içinde görüyoruz.(Araf Suresi, 60.ayet)
Hud Peygamberimize
toplumunun inkarcı kodamanları diyor ki:
Biz seni beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle yalancılardan olduğunu
düşünüyoruz.(Araf Suresi, 66.ayet)
Hatırlatalım, Kuran
ayetlerine göre, Kuran kendi kendisini açıklar, kendi kendisini tefsir eder,
ayrı bir açıklama ve tefsir kaynağı yoktur. O yüzden Kur’an’ı anlamak için
falanca tefsire, sebebi nüzullara ihtiyaç yoktur. Zaten sebebi nüzullar da,
Kur’an ile çelişen bir sürü hadisin içinde yer aldığı güvenilmez hadis
kaynaklarından alınan iddialardır.
Onlar, bizim sana getirdiğimiz en güzel açıklamadan(tefsir) başka misal
getiremezler. (Furkan Suresi, 33.ayet)
Ehlisünnetin
iddiaları:
Ama bakın Kuran’da şu
dini uygulama anlatılmamış, demek ki bu rivayetlere, ilmihallere, hadislere ihtiyacımız
var!
Bizim açıklamamız:
Öncelikle Allah, her
şeyi açıkladım dediyse -ki demiş- her şeyi açıklamıştır. ”Ama şu yok şu
açıklanmamış” demek, Allah’a, karşı gelmektir. (Allah Nahl 89.ayette ben her
şeyi açıkladım diyor birileri de hayır açıklanmamış her şey diyor! Allah’ın
söylediğine tam zıt bir söz!) Kaldı ki Kuran’da olmayan bir emir uydursak misal
erkeklerin kırmızı renk giymesi yasaktır desek ve bu sözün Kuran’da olmadığını
söylersek, Kuran’ın açıklamakta yetersiz olduğunu nasıl kanıtlamış oluruz?
Kuran’da yer almayan bir emir, dinde yok demektir. Herhangi bir ilmihalden
alınan bilgi, Kuran’da yoksa, bu o bilginin dinde olmadığını gösterir.
İddia:
Kuran’da herhangi bir
dini inanış yer almıyorsa dini öğrenmek için insanları başka kaynaklara sevk ederek,
Kuran’ın eksik olduğunu öne sürüyor olmak.
açıklama:
Kuran’da olmayan bir
şeyi Kuran’da bulamayınca, Kuran eksik olmuyor! Bu Allah’ın indirmediği,
insanlara getirmediği, Peygamberimizin taşımadığı bir mesaj demek. (Araf Suresi
203 ü hatırlayın, Peygamberimiz yalnızca Kuran ayetlerini tebliğ ediyordu.)
Kuran’da olmayan, Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir yığın binlerce ciltlik dini
inanış uydurmak pekala mümkün.
Yalnızca Allah’ın
kitabı Kuran’ı kılavuz edinen biri neyi Allah’a ortak koşabilir ki!? Hidayet olarak
gönderilen rehbere tam güvenmek, Allah yeterli dediyse yeterli görmenin neresi
sapkınlık!? Allah, tam tersi, Kur’an’ı yeterli görmeyenleri eleştiriyor:
Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı indirmiş olmamız, onlara yetmiyor mu?
(Ankebut Suresi, 51.ayet)
Öyleyse düşünelim,
Allah’ın dinine neyi ortak koşuyoruz? Allah’ın dininin kılavuzu Kuran
ayetlerini mi? Yoksa Ebu Bilmem Ne’leri, şeyhleri, hocaları, Allah’ın eksiksiz
dediği kitabına ek yapılmaya çalışılan iftiraları mı?
Allah indirdiği
kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadığını (her şeyi açıkladığını, kitabın yeterli
olduğunu) söylüyor. O halde biz de Kuran’a tam manasıyla güvenelim.
Allah’ın, Kuran’da
yönlendirmediği hadis denilen kaynaklarda kulağa güzel gelen sözler elbette
bulabiliriz. Hatta Kuran ile çelişmeyen sözler de bulabiliriz. Lakin bunların
kesin kaynak olamadıkları ispatlı olduğundan, Peygamberin gerçekten Kuran ile
çelişmeyen o güzel sözleri söyleyip söylemediği de bilinemeyecektir. Kuran ile
çelişmeyen güzel sözlere herhangi bir romanda da rastlayabiliriz, dolayısıyla
içinde bir sürü iftira barındıran hadis kitaplarında da güzel sözler
bulabiliriz. Bir hadisin Kuran ile çelişmemesi de onun gerçekten Peygamberin
ağzından çıktığına dair delil olamaz. Şuanda ben de Kuran ile çelişmeyen bir söz
buraya yazabilirim ve bunu da hadis diye iddia edebilirim. Kuran ile
çelişmeyen, hayır ve barış mesajı veren bir sürü film repliği, kitap cümlesi,
özlü söz de bulabiliriz elbette. Peygamberimiz öldükten 200 küsur yıl sonra
şehir şehir dolaşa dolaşa, onu bunu dinleyerek toplanan hadislere (Peygamberi
görenlerin bile çoktan öldüğü bir zamanda), Kuran ile çelişen bir de kendi
içlerinde de çelişen hadislere boyun eğmeyelim. Kuran’da yazmayan sözlerin
peşinden delil diye gitmeyelim.
Unutmayalım; Kuran,
Allah’ın gönderdiği kesin delildir:
Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin delil gelmiştir. Biz size, apaçık bir
nur (ışık) indirdik.
(Nisa Suresi, 174.ayet)
(Nisa Suresi, 174.ayet)
Görüldüğü gibi tarih
boyunca bütün peygamberlere, tebliğ yaptıkları halk, kesin delil olmayan
iddiaları, atalardan edindikleri duyumları kanıt gibi sunmuşlardır.
Günümüzde de, Muhammed
Peygamberin sünneti diye iddia edilen inanışlar, kesin delil olmayan rivayetler
ile oluşturulmuştur. Peygamberin sünnetinin öğrenildiği, Buhari ve Tırmizi gibi
altı sahih hadis kitabı olarak adlandırılan kitaplar, Kuran ile sayısız çelişki
içermektedir. Dahası, kendi içlerinde bile birbirleri ile çelişen hadisler
bulunmaktadır.
Kuran ise kesin
delildir. Kuran’a göre sorumlu olduğumuz şey, Peygamberin Kuran dışında
söylediği dini öğüt/motive cümlelerini arayıp bulmak değil, vahiy adı altında
Kuran ayeti olarak tebliğ ettiği sözleri anlamaktır. Yani, sorumlu olduğumuz
sadece Kuran’ın kendisidir. Nasıl ki, müminler sadece Kuran ayetleri ile
insanları İslam dinine çağırıyor, işte Peygamber de yalnızca Kuran ayetleri ile
tebliğ yapıyordu.
Kuran+Hadis getirince
Peygambere ancak ihtiyaç olur sananlar, Peygamber yalnızca Kuran ile tebliğ
yapamıyor mu? İlla Kuran+ Ek vahiyler mi getirmek zorunda? Yalnızca Kuran ile
insanları bu ayetlere uyun, bakın Kuran böyle diyor, Kuran şöyledir, Allah
şöyle rahmet sahibidir diye; tebliğ yapamıyor mu? “Sadece Kuran’a uyacaksak,
Peygamber sadece mektup taşıyan biri gibi olur” diyerek, insanları kandırmaya
çalışmayın. Hadis taşıyınca mektup taşıyıcısı olmuyor mu?
Bu yazınızı gerçekten çok beğendim. Allah doğru yoldan ayırmasın sizi, ayrıca kendinize blog açmanız da çok iyi bir fikir. İnşaallah buraları yazılarla donatırsınız:)
YanıtlaSilSizi kutluyorum değerli Kardeşim... Blogunuz hayırlı olsun. Allah, akıl ve düşüncenizi eksiltmeden ilminizi artırsın.
YanıtlaSilSelam ve Dua ile,
http://fikretarman.wordpress.com/
emeğine sağlık
YanıtlaSilPınar, dua ediyorum; bir gün bir kızım olursa senin gibi düşünsün, senin gibi baksın dünyaya diye...
YanıtlaSil