2 Ocak 2014 Perşembe

Kesin Delil Olmayanı(Hadisleri) Allah'ın Dinine Ortak Etmek

Allah’ın, Kuran’da biz kullarına bildirdiği tüm kıssalar, Peygamberlerin yaşadığı olaylar; öğüt almamız, üzerinde düşünmemiz, kendi hayatımızda/toplumumuzda benzer durumları görmemiz ve ayetlerini tüm yaşantımız boyunca kılavuz edinmemiz içindir.

Peygamberler toplumlarını uyarmak için geldiklerinde, getirdikleri vahye karşı, hemen hemen aynı karşı çıkışları görmüşlerdir. Peygamberlerin en sık karşılaştığı karşı çıkış, gittikleri toplumlardaki insanların, atalarından gördüğü dini inanç sistemini sorgulamamaları ve doğru kabul etmeleridir.
Son peygamberimiz de vahyin mesajını iletmeye çalışırken Arap toplumundan benzer karşı çıkışlar almıştır.
Bugün de, Peygamberin ağzından çıkması mümkün olmayan, açıkça Kuran’la çelişen sözler, Allah’ın dinine ortak edilmeye çalışılıyor.
Kur’an’a inanıyor olmamıza rağmen, Peygamberin ağzından çıktığı söylenen hadislere inanmıyor oluşumuz pek çok kişiye mantıksız geliyor.
Oysa Kur’an’ın, Allah kelamı olup olmadığını oturup tartabiliriz.
Peygamberin ağzından çıktığı iddia edilen ve sahih kabul edilen, 6 sahih denilen hadis kaynaklarını da inceleyip, bunların Peygamber tarafından iletilip iletilmediğini oturup tartabiliriz.
Kur’an tek başına, içindeki değer ve inanç sisteminin mantıklı-tutarlı oluşu; felsefi-psikolojik tanımlamaları, bilimsel mucizeleri, adalet ve vicdan çizgisinde oluşu ile Allah kelamı olduğunu kanıtlamakta. Bunun yanında, Kur’an, dini tek kaynağın kendisi olduğunu, Son Peygamberin sünnetinin sadece Kur’an’da olduğunu, çok açık, yeterli, açıklanmış ve detaylı bir kitap olduğunu belirtmekte. Kendisinden başka her İslam dini hakkındaki iddiaya da şüphe ve sorgulama ile yaklaşmamızı bizlere öğütlemekte.
Hadisler ise, Son Peygamberin ölümünden 200-300 sene sonra ortaya atılıp derlenmiş kaynaklar olup; içinde Kuran ile çelişen hem de başka hadisler ile çelişen bir sürü hadis yer almakta. 4 halife zamanında hadis sayısının 500 olduğu da bu 6 sahih hadis kitabında yer almakta (niyeyse daha sonra binlerce sayıya çıkıyor bu miktar), Son peygamberin hadis yazımını yasaklaması da gene bu sahih denilen kitaplarda geçiyor. Hadis kitaplarının kendi içindeki bazı hadisler bile, hadislere güvenmememiz gerektiğini aslında bizlere bildiriyor.
Hadis, Peygamberin sözü demek değildir. Peygamber’in söylediği iddia edilen sözlerdir. Bu sözleri mantık ve Kur’an süzgecinden geçirerek değerlendirmeye tabi tutabiliriz. Değerlendirdiğimizde de görüyoruz ki, neredeyse pek çoğu, İslam dinine iftira içermekte, çünkü pek çoğu Kur’an’ın kendisi ile bizzat çelişmekte.
Kur’an ayetlerine bakan biri de Peygamberin iletebileceği ekstra başka bir kaynak olamayacağını idrak eder (çünkü bu yönde ayetler var).
Günümüzde eski atalarımızdan kalma ama Kur’an ile çelişen inanışlar, İslam diye savunuluyor. Sebep olarak öne sürdükleri ise senelerdir böyle inanılıyor ve senelerdir böyle yapılıyor oluşu. Uydurma olduklarını; Kuran ile çelişiyor olmalarından ötürü ispat etmemize rağmen çok güvenilir denen insanlar tarafından iletilmiş olduğunu söylüyorlar. O inanışların Kur’an ile çelişmesinin önemi yok gibi, bilmem kime duydukları sevgiden ötürü, bu çelişen inançları din edinmeye devam ediyorlar!
Bakın Allah, senelerdir süregelen, atalardan gelen inançların doğruyu görme adına bir delil olamayacağına şu ayetlerle karşı çıkıyor:
Onlara, “Allah’ın indirdiğine tabi olun” denildiğinde; “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz”dediler. Şayet, onların ataları bir şey akıl etmemiş olsalar ve hidayete ermemiş olsalar da mı? (Bakara Suresi, 170.ayet)
Allah’a inanan insanların çoğunun ortak kabul ettiği şeyler de, sırf çoğunluk öyle inanıyor diye, doğruyu göstermez. Yusuf suresi 106.ayette; Allah kendisine iman eden insanların çoğunun, kendisine ortak koştuğunu da bildiriyor! Yani, burada oturup, “ama milyonlarca müslüman tersine inanıyor, bir siz mi doğrusunuz?” mantığı ile ona buna karşı çıkmak; Kur’an’a göre, doğruyu bulma yolunda güvenilir bir yöntem değil.
Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmez. (Yusuf Suresi, 106.ayet)
Peygamberimizi gören sahabelerden olunca, Peygamber hakkında bir iddia ortaya atan insanları otomatikman kutsal sayıyorlar. Ebu bilmem ne’den öyle duyulmuş olması onları ikna ediyor! Sanki Kuran’da sahabeler içinde pek çok münafık olduğu ve kimin münafık olduğunu Peygamberin bile bilemeyeceği bildirilmemiş gibi, Peygamberi gördüm diyen herkese inanıyorlar! (Bkz: Tevbe 101.ayet)
Hatırlatalım ki Peygamberi gören herkes, doğru yol üzere değildi. Tebliğ ortamı gereği Peygamberler pek çok müşrikle, küfre sapanla karşılaşmıştır. Kuran’a göre Peygamberlerden başka kutsal sayılabilecek, itaat edilebilecek her hangi bir insan yoktur. Evliya, sahabe denilerek hiç kimse özel bir dini statüye oturtulamaz. Kur’an’a göre, iman eden herkes evliyadır (velidir, dosttur) yani Allah dostudur zaten! (Bkz: Bakara 257.ayet)
Allah, çok sevdiğimiz Muhammed Peygamberimize, Kuran’dan başka ek bir dini kaynak, müminlere tebliğde bulunmakla yükümlü tuttuğu, ayrı bir vahiy zinciri indirmemiştir. Öyle ki, Peygamberin özel hayatı ile ilgili konular bile Kur’an üzerinden iletilmektedir.
Onlara bir ayet getirmediğinde, ”Onu da şuradan buradan derleseydin ya!” diye konuşurlar. De ki: Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir. 
(Araf Suresi, 203.ayet)
Ayetin özellikle ilk cümlesine dikkat! Peygamberimize ayet gelmediğinde toplum Peygamberimizden cümleler istiyor. Allah, Kur’an ayeti iletmediğinde sahabeden böyle bir isteğin geldiğini, Peygamberin ise bunu reddettiğini görmekteyiz. (Ayet, Kur’an’da yer alan sözlerdir). Bazıları Araf 203.ayeti “onlara mucize getirmediğinde” diye çeviriyor. Halbuki burada kullanılan kelime ayettir. Ayet kelimesi hem mucize hem delil anlamlarına gelir.
1.
ve izâ lem te’ti-him
: ve onlara getirmediğin zaman
2.
bi-âyetin
: bir âyeti
3.
kâlû
: dediler
4.
lev lâctebeyte-hâ
(lev lâ ictebeyte-hâ)
: eğer, şâyet, keşke onu toplasan (düzsen, uydursan) olmaz mı
Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki, Peygamberimiz yalnızca Kuran ayetlerinin tebliğini yapıyor, ona yalnızca Kuran ayeti vahyediliyor. Vahyedilen de yalnızca Kur’an ayetleri olduğundan, Peygamber yalnızca Kuran ayetlerine uyuyor.
Peygamberler; hakkında hiçbir kanıt bulunmayan, delilsiz ve boş inanışlara karşı mücadele etmişler. Aynı şu dönemde, tüm aklı başında müminlerin hadislerin kesin delil olmadıklarını göstermeye çalıştıkları gibi. Kur’an, kendisinden başka sözlerin peşinden (vahiylermiş gibi) gitmeye karşı çıkıyor. (Hadis kelimesinin anlamı söz demektir.)
İşte, bunlar, Allah’ın ayetleridir. Sana hak ile bunları okuyoruz. Artık, Allah’dan ve onun ayetlerinden sonra, hangi hadise(söze) inanacaklar? (Casiye Suresi, 6.ayet)
Evet, bu soruyu kendinize sorun, müslümanım diyen kardeşlerim. Allah’ın ayetlerinden sonra hangi hadisin peşinden gideceksiniz!?
İbrahim Peygamberimiz şöyle söylemiş:
Hem siz, hakkında size hiçbir kanıt indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da ben, ortak tuttuğunuz şeylerden nasıl korkarım! (Enam Suresi, 81.ayet)
Hud Peygamberimiz de, haklarında hiçbir delilin olmadığı başkalarından gelen duyumlar ve ataların uygulamalarıyla mücadele etmiştir. Aynı şuan tüm aklı selim sayıca az olan müminlerin yaptığı gibi.
Haklarında Allah’ın hiçbir kanıt indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz bir takım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz?
(Araf Suresi, 71.ayet)
Allah; Kuran’da her şeyi açıkladığı bir kitap indirdiğini, Kuran’dan başka bir söze yani hadise ihtiyacımız olmadığını söylemiştir. Hadis kelimesinin manası sözdür. Yani Allah bizi Kuran’dan başka bir kaynağa, dini öğretecek başka bir söz yığınına sevk etmemiştir.
Bundan başka, hangi hadise inanacaklar? (Mürselat Suresi, 50.ayet)
Allah, gerekli her şeyi açıklayan bir kitap indirmiştir.
Biz sana her şeyi açıklayan bir kitap indirdik. (li kulli şey’in: her şeyi, tibyanen: açıklayan, el-kitabe: kitap, aleyke: sana, ve nezzel-na: biz indirdik) (Nahl Suresi 89.ayet)
Allah, Kur’an’da belirtmediği konular hakkında bizi muaf tuttuğunu, Kur’an dışı hiçbir hükümden sorumlu olmadığımızı da bildirmiştir:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: âmenu olanlar
3.
lâ tes’elû
: sormayın
4.
an eşyâe
: şeylerden
5.
in tubde lekum
: eğer size açıklanırsa
6.
tesu’kum
: sizi üzecek
7.
ve in tes’elû an-hâ
: ve eğer ondan sorarsanız
8.
hîne yunezzelu
: indirilirken
9.
el kur’ânu
: Kur’ân
10.
tubde lekum
: size açıklanır
11.
afâ allâhu an-hâ
: Allâh ondan affetti
12.
ve allâhu
: ve Allâh
13.
gafûrun
: Gafûr, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
14.
halîmun
: Halîm, yumuşak muamele eden
Ey iman edenler! Açıklandığında sizi üzecek şeylerden sormayın. Eğer ondan sorarsanız, Kur’an indirilirken size açıklanır. Allah, onları affetmiştir(onlardan vazgeçmiştir). (Maide Suresi, 101.ayet)
Allah, Kuran’da, biz kullarına haklarında delil indirmediği şeyleri O’nun dinine ortak koşmamızı haram kılmıştır.
Kuran’da başvurulması için herhangi bir ek kaynak gösterilmemiş tam tersine Kuran dışında hüküm aramak eleştirilmiş. Kur’an, kendisinden başka hiçbir kaynağa bizi yönlendirmemiştir. Kur’an’da müraacat için belirtilen başka bir kaynak olmadığı için, Kur’an dışında din adına edinmeye çalındığımız her bilgi, kanıt niteliğinde değildir.
Allah’ın kelamıyla insanlara tebliğde bulunduğumuzda; atalarından öğrendiklerini, Kuran dışı kaynaklardan edindikleri dini inançları, Kuran’da olmayan emirleri yani kesin delil olamayacak şeyleri kılavuz edinenlerden, Peygamberlere itiraz edenlerin yaptığı benzer tepkileri alıyoruz: ”sapık, beyinsiz, yalancı.” Oysa eski toplumlarda da Allah’ın delil olarak indirdikleriyle tebliğde bulunan Peygamberler de benzer tepkileri alıyordu.
Nuh Peygamberimize toplumunun yüksek statü sahipleri diyor ki:

Vallahi biz seni açık bir dalalet(sapıklık) içinde görüyoruz.(Araf Suresi, 60.ayet)
Hud Peygamberimize toplumunun inkarcı kodamanları diyor ki:
Biz seni beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle yalancılardan olduğunu düşünüyoruz.(Araf Suresi, 66.ayet)
Hatırlatalım, Kuran ayetlerine göre, Kuran kendi kendisini açıklar, kendi kendisini tefsir eder, ayrı bir açıklama ve tefsir kaynağı yoktur. O yüzden Kur’an’ı anlamak için falanca tefsire, sebebi nüzullara ihtiyaç yoktur. Zaten sebebi nüzullar da, Kur’an ile çelişen bir sürü hadisin içinde yer aldığı güvenilmez hadis kaynaklarından alınan iddialardır.
Onlar, bizim sana getirdiğimiz en güzel açıklamadan(tefsir) başka misal getiremezler. (Furkan Suresi, 33.ayet)
Ehlisünnetin iddiaları:
Ama bakın Kuran’da şu dini uygulama anlatılmamış, demek ki bu rivayetlere, ilmihallere, hadislere ihtiyacımız var!
Bizim açıklamamız:
Öncelikle Allah, her şeyi açıkladım dediyse -ki demiş- her şeyi açıklamıştır. ”Ama şu yok şu açıklanmamış” demek, Allah’a, karşı gelmektir. (Allah Nahl 89.ayette ben her şeyi açıkladım diyor birileri de hayır açıklanmamış her şey diyor! Allah’ın söylediğine tam zıt bir söz!) Kaldı ki Kuran’da olmayan bir emir uydursak misal erkeklerin kırmızı renk giymesi yasaktır desek ve bu sözün Kuran’da olmadığını söylersek, Kuran’ın açıklamakta yetersiz olduğunu nasıl kanıtlamış oluruz? Kuran’da yer almayan bir emir, dinde yok demektir. Herhangi bir ilmihalden alınan bilgi, Kuran’da yoksa, bu o bilginin dinde olmadığını gösterir.
İddia:
Kuran’da herhangi bir dini inanış yer almıyorsa dini öğrenmek için insanları başka kaynaklara sevk ederek, Kuran’ın eksik olduğunu öne sürüyor olmak.
açıklama:
Kuran’da olmayan bir şeyi Kuran’da bulamayınca, Kuran eksik olmuyor! Bu Allah’ın indirmediği, insanlara getirmediği, Peygamberimizin taşımadığı bir mesaj demek. (Araf Suresi 203 ü hatırlayın, Peygamberimiz yalnızca Kuran ayetlerini tebliğ ediyordu.) Kuran’da olmayan, Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir yığın binlerce ciltlik dini inanış uydurmak pekala mümkün.
Yalnızca Allah’ın kitabı Kuran’ı kılavuz edinen biri neyi Allah’a ortak koşabilir ki!? Hidayet olarak gönderilen rehbere tam güvenmek, Allah yeterli dediyse yeterli görmenin neresi sapkınlık!? Allah, tam tersi, Kur’an’ı yeterli görmeyenleri eleştiriyor:
Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı indirmiş olmamız, onlara yetmiyor mu? (Ankebut Suresi, 51.ayet)
Öyleyse düşünelim, Allah’ın dinine neyi ortak koşuyoruz? Allah’ın dininin kılavuzu Kuran ayetlerini mi? Yoksa Ebu Bilmem Ne’leri, şeyhleri, hocaları, Allah’ın eksiksiz dediği kitabına ek yapılmaya çalışılan iftiraları mı?

Allah indirdiği kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadığını (her şeyi açıkladığını, kitabın yeterli olduğunu) söylüyor. O halde biz de Kuran’a tam manasıyla güvenelim.
Allah’ın, Kuran’da yönlendirmediği hadis denilen kaynaklarda kulağa güzel gelen sözler elbette bulabiliriz. Hatta Kuran ile çelişmeyen sözler de bulabiliriz. Lakin bunların kesin kaynak olamadıkları ispatlı olduğundan, Peygamberin gerçekten Kuran ile çelişmeyen o güzel sözleri söyleyip söylemediği de bilinemeyecektir. Kuran ile çelişmeyen güzel sözlere herhangi bir romanda da rastlayabiliriz, dolayısıyla içinde bir sürü iftira barındıran hadis kitaplarında da güzel sözler bulabiliriz. Bir hadisin Kuran ile çelişmemesi de onun gerçekten Peygamberin ağzından çıktığına dair delil olamaz. Şuanda ben de Kuran ile çelişmeyen bir söz buraya yazabilirim ve bunu da hadis diye iddia edebilirim. Kuran ile çelişmeyen, hayır ve barış mesajı veren bir sürü film repliği, kitap cümlesi, özlü söz de bulabiliriz elbette. Peygamberimiz öldükten 200 küsur yıl sonra şehir şehir dolaşa dolaşa, onu bunu dinleyerek toplanan hadislere (Peygamberi görenlerin bile çoktan öldüğü bir zamanda), Kuran ile çelişen bir de kendi içlerinde de çelişen hadislere boyun eğmeyelim. Kuran’da yazmayan sözlerin peşinden delil diye gitmeyelim.
Unutmayalım; Kuran, Allah’ın gönderdiği kesin delildir:
Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin delil gelmiştir. Biz size, apaçık bir nur (ışık) indirdik.
(Nisa Suresi, 174.ayet)
Görüldüğü gibi tarih boyunca bütün peygamberlere, tebliğ yaptıkları halk, kesin delil olmayan iddiaları, atalardan edindikleri duyumları kanıt gibi sunmuşlardır.
Günümüzde de, Muhammed Peygamberin sünneti diye iddia edilen inanışlar, kesin delil olmayan rivayetler ile oluşturulmuştur. Peygamberin sünnetinin öğrenildiği, Buhari ve Tırmizi gibi altı sahih hadis kitabı olarak adlandırılan kitaplar, Kuran ile sayısız çelişki içermektedir. Dahası, kendi içlerinde bile birbirleri ile çelişen hadisler bulunmaktadır.
Kuran ise kesin delildir. Kuran’a göre sorumlu olduğumuz şey, Peygamberin Kuran dışında söylediği dini öğüt/motive cümlelerini arayıp bulmak değil, vahiy adı altında Kuran ayeti olarak tebliğ ettiği sözleri anlamaktır. Yani, sorumlu olduğumuz sadece Kuran’ın kendisidir. Nasıl ki, müminler sadece Kuran ayetleri ile insanları İslam dinine çağırıyor, işte Peygamber de yalnızca Kuran ayetleri ile tebliğ yapıyordu.
Kuran+Hadis getirince Peygambere ancak ihtiyaç olur sananlar, Peygamber yalnızca Kuran ile tebliğ yapamıyor mu? İlla Kuran+ Ek vahiyler mi getirmek zorunda? Yalnızca Kuran ile insanları bu ayetlere uyun, bakın Kuran böyle diyor, Kuran şöyledir, Allah şöyle rahmet sahibidir diye; tebliğ yapamıyor mu? “Sadece Kuran’a uyacaksak, Peygamber sadece mektup taşıyan biri gibi olur” diyerek, insanları kandırmaya çalışmayın. Hadis taşıyınca mektup taşıyıcısı olmuyor mu?


Yazılarımı http://www.allahateslim.com/ adresinden de okuyabilirsiniz.



4 yorum:

  1. Bu yazınızı gerçekten çok beğendim. Allah doğru yoldan ayırmasın sizi, ayrıca kendinize blog açmanız da çok iyi bir fikir. İnşaallah buraları yazılarla donatırsınız:)

    YanıtlaSil
  2. Sizi kutluyorum değerli Kardeşim... Blogunuz hayırlı olsun. Allah, akıl ve düşüncenizi eksiltmeden ilminizi artırsın.
    Selam ve Dua ile,

    http://fikretarman.wordpress.com/

    YanıtlaSil
  3. emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  4. Pınar, dua ediyorum; bir gün bir kızım olursa senin gibi düşünsün, senin gibi baksın dünyaya diye...

    YanıtlaSil